Varoluşu anlamlandırma biçimi olarak Kafkas dernekleri

Dernek, vakıf, federasyon, konfederasyon veya başka isimdeki bütün sivil toplum kuruluşlarıyla ilgilenen insan sayısı hem dünyada hem de Türkiye’de oldukça fazla. Bu açıdan konumuz gereği Türkiye’deki Kafkas yapılanmalarını mercek altına almanın mantıklı olacağını düşünüyorum. Şimdilik bütün bu kurum ve kuruluşlara dernek diyelim, zaten en çok dernek başlığında yapı var. Kafkas dernekleri derken (Kafkas, Çerkes, Abhaz, Adıge, Karaçay-Balkar, Çeçen, İnguş, Dağıstan, Oset, Azerbaycan, Ahıska, Gürcü, Ermeni) bütün o başlığa dahil olan dernekleri kastettiğimi belirtmek isterim.

Gerçekten dünyanın en zor işlerinden biri dernek yönetmektir. Kuruluşu kolaydır ama iş yapmak istendiği takdirde insanları bir şeylere ikna etmek, fon oluşturmak, proje geliştirmek ciddi süreçleri içerisinde barındırır. Bir insanın bu işleri yapabilmesi için hem parası hem zamanı hem de vakti olması gerekir. Elbette bunun bir tanesini sağlayan kişi de aktif olabilir ama bir yere kadar. Enerjinin tükenmesinin ardından başlar dedikodular, küskünlükler ve de dargınlıklar.

İnsanlar hayatlarından büyük fedakarlıklar yaparak sivil toplum kuruluşları etrafında faaliyetler geliştirmekteler. Ancak direkt mekanizmanın, yani yaygın ismiyle yazacak olursak derneklerin üzerine pek düşünüldüğü söylenemez. Dernek nedir, dernekçilik nedir, pek kafa yorulmadan bu işlere girilir. Bir iş vardır, ekip kurulacaktır, bir gezi düzenlenecektir, bir konferans yapılacaktır ve bunun yapılması gerekir, bu kadar, bitti.

Derneklerin insanların kişisel var olma savaşlarında nereye oturduğu üzerine pek kafa yorulmamıştır. Halbuki mekanizmanın kendisi direkt yapılan işi, oraya gelen kişileri, her bir şeyi etkiliyor. Örneğin emekli bir insanın ya da bir gencin bir dernekle tanışmasını düşünelim. Birden kendisini derneğe kaptırmasını ve hayatın anlamını o işlerde bulmasını gözümüzün önüne getirelim. Zaman ilerledikçe adeta hayattaki varlığının bu derneklere bağlı olduğuna nasıl kendi kendisine ikna ettiğine bakalım.

İşte karşınızda derneksiz var olamayan bir insan prototipi. İnsanlar basit ve iyi niyetlerle, daha çok köklerini merak ederek girdikleri derneklerde bir süre sonra kendilerini tuhaf tuhaf klikler ve gruplaşmalar içerisinde bulabilirler. Dışarıya karşı asaletin ve nezaketin insanları portresi çizip içeriye ise kendinden görmediği bütün halkları küçümseyerek böbürlenenlerin aslında inanılmaz tuhaf meseleler etrafında sinir ve stresle hayatlarını harcadıkları rahatlıkla izlenebilir.

Bu fantastik gündemler içerisinde elbette en çok nasıl çıktığı belli olmayan dedikodu sarmalları dikkat çeker. Herkes birbirinin dedikodusunu yapmakta ve herkes birbirinin ayağını kaydırmaya çabalamaktadır. Olan tabii arada nadir çıkan iş yapan kişilere olur. İş yaptığı için öne çıkan biri aslında toplumu temsil ediyordur, ancak neden dudağının üstünde ben vardır veya neden giydiği ayakkabı kahverengidir, bunlar dernek içerisinde üyeler tarafından ciddi meseleler haline getirilebilir.

Burada şehir merkezindeki işsizlikten ziyade köyde veya kasabada boş vakit kaynaklı üretilen süreçlerin bir biçimde şehre taşınmasıyla karşı karşıyayızdır. Çok kalibreli gibi görünen kanaat önderleri de bu sarmalın dışına kolay kolay çıkamaz. Onlar için dernek küçük bir köyden ibarettir ve en yakınında hep kendi köylüleri olsun ister. Tabii kendi köyünden olmalıdır ama kendi tabakasıyla da denk olmalıdır, alt sınıflardan gelen biriyle muhatap olmak bu bakımdan pek tercih edilmez.

Kafkas yapılanmaları içerisinde sürekli değişen başkan ve yönetimlerin sırrını anlamaya çalışıyoruz. Ayrıca genelde akıllı insanların bütün bu sıkıntıları görmesinin ardından ortamlardan koşarak kaçması gibi bir durum da var. Eski dernekçilerle görüştüğüm zaman kalibrelerin gittikçe düştüğünden şikayetçi olduklarını görüyorum. Burada derneği yönetenlerin kariyer ve özgeçmişleri değil mesele, ortada kaliteli, duruşa sahip insanların olmayışı. Belki bu durum Kafkasya’nın hareketsiz olmasıyla da ilgilidir, aramızda şu an dava adamları ve dava kadınları yok. Ortak bir düşmanın olmayışı insanların birbirine girmesine neden oluyor sanki.

Tam bu noktada konuyla ilgili görünmese bile temsiliyet meselesinin direkt konuyla bağlantılı olduğunu düşünüyorum. En büyük yanılgılardan biri de bir halkın temsilcisi olarak kendini, derneğini veya federasyonunu görmek. Üstten bakışın, mütevazı olmamanın en büyük nedeni bu olsa gerek. Adeta en iyi X halkına mensup olmanın şartının X derneğinde yükselmek olduğunu düşünmek gibi bir şey bu. Ortada kimsenin göremediği X’in üzerinde inanılmaz bir rant kavgası dönüyor.

Kavganın ötesinde insanlar gönüllü ya da sorumlu hissettikleri için çalışmalarına katılacakları bir yerde samimiyet testinden geçiriliyor. İnsanlar ciddi ciddi samimiyet testlerinden geçiriliyorlar. Askerler arasındaki devrecilik mantığındaki gibi her gelen kişi bir önce gelenin tuhaf egosuna boyun eğip bu işlere girmek için ekstra çaba harcıyor, kişilik ve karakterinden tavizler veriyor. Bütün bunlar ortamlarda biraz daha saygı görmek, küçük düşürülmemek için yapılıyor.

Ne yazık ki çevremdeki insanlardan böyle hikayeler dinliyorum. İnsanlar ilk gittikleri zaman dışlandıklarını, kimsenin onlara güler yüz göstermediğini anlatıyorlar. Gerçekten tuhaf bir durumla karşı karşıyayız, normal bir insan bunları kaldıramaz. Zaten dernekler içerisindeki akıllı insan oranının gittikçe düştüğünü belirtmiştik. Bunu iyice açmak lazım. Acaba hayatın anlamını derneklerde bulup orada kendisine minik minik iktidar alanı oluşturan emekli ve genç insanlar, derneklerine yeni gelen birini iktidarlarını bozacak tehlikeli insanlar olarak mı görmekteler?

Şahsen ailesel nedenlerden ötürü Kafkasya ile ilgili bir vakfın çatısı altında doğdum diyebilirim, sonradan bir yere eklemlenme ihtiyacı hiç hissetmedim doğal olarak ama insanlardan bir takım dernek veya yapılara kendini kabul ettirmek için senelerce garip işlere emek verdiğini duymak, kuralları belli olmayan tuhaf samimiyet testlerinden geçtiklerini işitmek oldukça şaşırtıcı geliyor. Hele hele karşısındaki kişinin milletine, kabilesine göre surat asma gibi hareketlere girişildiğini dinlediğim zaman ağzım açık kalıp sinir krizleri geçirdiğimi itiraf etmeliyim.

Derneğe ilk defa gelen birine ben şuyum, sen kimsin dercesine bir bakış fırlatmak. Soy sop sormak, samimiyet testinden geçirmek vesaire. Bu kafaya konulduğu zaman başlar tanışma görünümlü sorgulamalar. Asillik veya soylu olmayan durumlardan tutun, nereli olduğuna kadar bir dizi sorgulamalardan geçirilir. Hepsinin birer istihbaratçı edasıyla yeni gelen kişileri bir şekilde fişleyip onu bu meselelerden soğutacak hamleleri hiç çekinmeden yapıp uyguladıkları da çok meçhul değil. Hiç yaşamadım ama eminim bu tanışma görünümlü sorgular herhangi bir emniyet merkezinde yapılan sorgulardan daha korkunçtur.

Kimse farkında değil gibi ama sivil toplum kuruluşlarını bu sakat bakış açısıyla algılayanlar için profesyonelleşme de asla kabul edilemeyecek bir durumdur. Maaşlı uzman bir eleman veya projelerin geliştirilmesi bile bir biçimde onların iktidarını sarsıp işin ehil insanlar eline geçmesine neden olabilir. Dolayısıyla onların kafaları küçük olsun benim olsun mantığıyla çalışır ve büyüyüp serpilmeyi asla kabul edemezler. Hatta belki Kafkas derneklerinin üye sayılarının bu kadar düşük olmasının altındaki en büyük neden de budur.

Kafkas derneklerinde yeni kişilerin sürece dahil edilmesi olayı yaygın bir problemdir ve bundan sebep mitoz bölünmeyle, aynı sol hareket içerisinde gözlemlenen bölünmeler gibi oldukça fazla bölünme ve çoğalmalar gözlemlenir. Elbette her bölünme ve parçalanmanın mantıklı nedenleri vardır ve gerçekleşmesi kaçınılmazdır. Bu bölünmelerin birçoğu teorik, fikirsel, hayat tarzı gibi nedenlere bağlanabilirse de neredeyse tamamının ego savaşlarıyla ilgili basit durumlardan kaynaklı olduğunu düşünüyorum.

İster formel isterse informel alanlar olsun bütün sivil girişimler bir biçimde kişinin kendini var etme, tatmin etme alanlarıdır. Onu bu hazdan uzaklaştıracak her yeni kişi ve girişim bir biçimde düşman olarak kodlanabilir. Dolayısıyla sağlam kadrolaşmalardan ziyade kişisel egoların çarpıştığı alanlardan bahsediyoruz. Üye sayısıyla olsun, yaptığı işlerle olsun hiç kimsenin dikkatini bile çekemeyen yapıların kendi içlerinde inanılmaz kamplaşmalar ve tartışmalar olduğu görülüyor.

Özetle mesele şudur ki, Kafkasyalılar dernekleri üzerinden kişisel anlamda kendilerini var etme meselesini sorgulamalı. Varoluş problemleri dernek faaliyetleriyle doldurulabilecek alanlar değil. Eğer konferansla, kahvaltıyla, dansla ve müzikle varoluş krizinin çözülebileceği düşünülüyorsa bu bir yanılgıdan ibaret. Gelin kendimize küçük küçük iktidar alanları oluşturup oralarda birileriyle mücadeleye girip debeleneceğimize hayata karışalım, biraz da başka işlerle uğraşalım, hatta basit gibi görünen farklı hobiler edinelim. Hem belki böylece yeni insanların katılımını ve adaptasyonunu artırmış oluruz.

Velhasıl sivil toplum kuruluşları direkt üzerine düşünülmesi gereken mekanizmalardır. Farkında olmayanlar olabilir, insanlar iş yaparlarken kendilerini kaybedebilir ama şu çok açık ki bu tarz yapılara insanlar çok ciddi zaman, emek ve para harcıyorlar. Bu kadar çabanın harcandığı derneklerin mekanizması, felsefesi, artık ne dersek diyelim, onun üzerine düşünme çabasının anlamlı olduğunu düşünüyorum. Konuyla ilgili daha fazla yazılıp çizilmesi ve hatta araştırma yapılması gerekiyor.

Umarım bu yazıda kimseyi kırmamışımdır; çünkü tuhaf biçimde ve özellikle bu yazıda anlatmaya çalıştığım biçimlerde üyesi ya da yöneticisi olduğu derneğe ilk defa gelen insanları kırıp dökmekten çekinmeyen insanlar birkaç cümleyle anında kırılıp dökülebiliyorlar. Bu işlere emek veren, çıkarı olmadığı halde bu işlerde koşturan insanları kimse kırmak istemez, en başta gençliğinin baharını Kafkasya ile ilgili bir vakıfta geçirmiş bu yazıyı yazan kişi.

Diaspora

Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve Ajans Kafkas'ın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Diğer Köşe Yazıları

Yorumlar
  1. Bedri Cengiz

    Çok güzel ve çok anlamlı bir yazı kaleme almışsınız tebrikler uzun bir yazı olmuş ama umarım toplumumuz bilhassa gençlerimiz sıkılmadan dikkatlice okur ders çıkarılması gereken emek harcanmış bir yazı ellerinize sağlık