Çar Abhazları Osmanlı’ya sürdü, Gürcüler yaktı, Kodor bir kadına kaldı

Oktay Çkotua, ilk kez Kodor’u görmenin sevincini yaşarken (solda), Sveta aşağı Kodor’un yalnız bekçisi. Beş çocuğunu bir başına büyüten Sveta’yı yazın torunları yalnız bırakmıyor.

FOTOĞRAFLAR: FEHİM TAŞTEKİN

21/09/2008
FEHİM TAŞTEKİN

Çarlık Rusya’sının Abhazları 19’uncu yüzyılda sürüp yerine Rusları yerleştirdiği Kafkasya’nın fırtınalı vadisi Kodor şimdi tekrar Abhazların elinde. Kodor’un yalnız bekçisi Sveta, 1992-1993’teki ilk savaşta Gürcü ordusunun köydeki 600 evi yaktığını, sadece şu an oturdukları bir Rus aileye ait evin kurtulduğunu söylüyor

SOHUM – Sinval’deki gibi Sohum’da da kaldığım otelde gecenin orta yerinde silah sesleriyle uyanıyorum ve bir daha uyku tutmuyor. Ufukta Rus savaş gemilerinin demir attığı Rus gemileri var ama seslerin nereden geldiği meçhul. Buradakilerin yorumu da Osetlerinkiyle aynı; ‘savaş sonrası sendromu’. Kim bilir belki namluda kurşunu kalanlar efkârdan sıkıyor… Sabahın köründe yağmur gökten zembille iniyor, Abhazya’nın kuzeydoğusundaki fırtınalı vadi Kodor’a çıkmak niyetindeyiz ama herkes bu havada gidilemeyeceğinde hem fikir. Savunma Bakanlığı, birkaç gün öncesine dek Kodor’a helikopter kaldırıyormuş, şanssızlık bu ya, artık askeri hareketliliğin dinmesiyle yok.
Bir gün öncesinden Hava Kuvvetleri Komutanı Silavik Yaşba ile temasa geçiyoruz, helikopter kalkarsa haberdar etme sözü veriyor, ama ihtiyaç hasıl olmayınca şansımızı karadan denemek istiyoruz.  Kodor’u Gürcülerden kurtarma operasyonunda yer almış bir yetkili ‘Sakın normal arabayla gitmeyin, bir Vazik bulun’ diye tembih ediyor. Vazik genelde askerlerin kullandığı yerden yüksek Rus tipi bir dört çeker. Ama uygun bir Vazik bulamıyoruz. Bunun yerine işadamı Ünal Cücu Honda CR-V’sini feda ediyor… Eski vekil Oktay Çkotua ve Dönüş Komitesi Başkan Yardımcısı Erkan Kutarba da eşlik ediyor.

‘Off-roading için ideal…’
Sovyetler’in 40 yıl önce asfaltladığı yoldan kuzeye tırmanmaya başlıyoruz, ağaçlar arasına saklı metruk evler manzaranın bir parçası. İlerledikçe asfaltın esamisi okunmuyor, kâh derelerden, kâh bulutların arasından yol alıyoruz, tırmandıkça manzara hırçınlaşıyor, yol yol olmaktan çıkıyor. Birkaç tünelden geçiyoruz. Uçurumları görmeden gelip ‘off-roading için ideal bir güzergâh’ diye söyleniyorum. Yol boyunca köpeğiyle baş başa bir avcıya, iki askeri araca, bir greydere, yoldan çıkmış bir minibüse ve terk edilmiş bir zırhlı araca rastlıyoruz. Rus barış gücünün son savaştan önceki karargahından geçiyoruz. Taşlara, yola abanan dallara çarpa çarpa, yalpalaya yalpalaya dört saatte 80 km yol alıyoruz. Askerler ‘gidemezsiniz’ diye cesaretimizi kırıyor, inatla ilerliyoruz. Defalarca inip hendeği atlatmanın hesabını yapıyoruz. Aracın altı üçüncü kez taşlara oturuyor, karşı yöndeki askeri araçtan ‘ilerisi daha kötü’ diye gelen uyarıya  kara bulutlar eklenince pes edip, 9 Eylül’deki harekat sonrası Abhazların konuşlandığı yerden çark ediyoruz.

Lata’nın bekçisi
Hemen arkamızda tarihi Lata köyü var. Köyden geriye simge gibi bir tek ev kalmış. Burası 19. yüzyılda Çar’ın Osmanlı’ya sürdüğü Abhazlardan yadigâr. Hikâyesi çarpıcı. Daha da çarpıcı olanı bu nefes kesen vadinin adeta bekçiliğini yapan ailenin hikâyesi. Evin reisi bir kadın; Sveta. Hiç tereddütsüz çıkıp bizi karşılıyor, sohbete hasret konuştukça konuşuyor. Abhazlar sürüldükten sonra evlerine Sovyetler zamanında yaşanan büyük kıtlıktan kırılan Ruslar yerleştirilmiş. Köye ikinci kâbus 1992’de Gürcü işgaliyle çökmüş. Gürcüler 600 haneli köyün bütün evlerini yakmış, bir tek bir Rus ailenin oturduğu iki katlı bu ev kalmış. Moskova’ya yerleşen evin sahibi Sveta’nın eşi Guram Salagayev’in dostu. Evi onlara bırakmış.
Sveta o kara günleri anlatıyor: “Savaş başladığında eşim Tuva’daydı. Batıda Psou sınırı kapalıydı. Dağlardan yürüyerek Gudauta’ya gelmiş, oradan helikopterle doğudaki Tkuarçal’a geçmiş. Nehir yatağını takip edip evi buldu. Beş çocukla birlikte Gürcü kuşatmasının ortasındaydım. Eşimi tanıyamadım, sakalları göbeğine inmişti, askeri elbiseler giyinmişti. Korktuk. Bizi sağ salim görünce cepheye döndü. İki üç haftada bir geldi. Savaş çabuk bitecek diye buradan gitmemiştik. Ama uzadıkça bizi çıkarması gerekti. Tkuarçal’a iki gün iki gece beş çocukla birlikte yürüyerek gittik. 1.5 metre karda zorlanıyorduk, keçileri önden salarak buldukları yoldan ilerliyorduk. Bazı yerler buz kaplıydı. Yük olmasın diye yanımıza kapkacak da almamıştık. Eşim dağcıydı, yabani otları iyi tanırdı. Bulduğu otlarla karnımızı doyurup ölmekten kurtulduk.

‘Keçiler sayesinde kaçtık’
Çocuklara yaprakları bardak gibi kullanarak su içiriyorduk. En küçük çocuk yedi yaşındaydı. Birinin 40 derece ateşi çıktı. Bırakın ilacı, suyumuz bile yoktu. İki gün iki gece bölge geçti. İlk savaşı böyle geçirdik. Kocam Kodor’un komutanıydı, bölgeyi Gürcülerden temizledi. 73 yaşındaki babası da cephede oğlunu yalnız bırakmadı. Eşim savaştan sonra Kodor’daki tünelleri koruma görevi üstlenmişti. Gürcü işgali tekrarlanırsa tünelleri havaya uçuracaktı. ‘Öleceksem de bu uğurda öleyim’ diyordu. 10 yıl önce tünellerde üç arkadaşıyla birlikte mayınla şehit oldu. O günden beri evin erkeği de kadını da benim. Çocuklarım büyüdü, Sohum’da yaşıyorlar ama yazları geliyorlar.”

Abhazlık ağıra patlıyor
Yukarıdaki Gürcülerle ilişkileri konusunda “1993’ten sonra Gürcülerle aramıza barış gücü askerleri girdi. Direk ilişkimiz yok. Savaştan önce komşuyduk ama gerçek yüzlerini gösterdiler, bizi yok etmeye kalkıştılar. Savaş zamanında avuçlarının arasındaydık, çocuklarımın öğretmeni yaşlı bir Rus’tu. Gürcüler ateş ederek onu da öldürdü. Kimsesi olmadığı için maaşını çocuklara harcıyordu. Hepimizin evleri yakıldı. Buradan kaçamayacağımızı düşünüyorlardı. Ama keçilerimiz sayesinde kurtulduk” diyor. ‘Tek başınıza sıkılmıyor musunuz’ sorusuna “Hayvanlarımız, tavuklarımız varken niye sıkılayım” karşılığını veriyor. Tabi Kodor’un bekçisi olmanın getirdiği bir sıkıntı daha var: “Abhazlık yapıyoruz, yol kenarındayız, asker olsun sivil olsun gelip geçeni ağırlamak zorundayız. Bu son operasyonda 300-400 asker burada kamp kurdu; peynir, bal, ekmek neyimiz varsa yedirdik.” Stok bittiği halde bizi de ikram teklifinden geri durmuyor.

‘Askerler kara gün dostuydu’
‘2006’da Gürcü askerleri tekrar Yukarı Kodor’a geldiğinde endişelendiniz mi’ diye soruyorum: “Bir evden iki-üç cenaze çıkardığımız zamanlar oldu. Korkmuyorum.” Sveta’nın kara gün dostu  Rus askerleriymiş. Onların da Gürcü askerlerinin Kodor’dan temizlenmesiyle 40 km öteye gittiklerini belirtip ekliyor: “Komşu gibiydiler, hatta kışın odun getirirlerdi. Şimdi hastamız olsa sesimizi duyuracak kimse kalmadı.”
………………

Kafkasya’nın fırtınalı vadisi: Kador

Vadide ABD,  İsrail ve Ukrayna silahları bulundu

Kodor Vadisi, 1993’te Gürcü işgalini püskürttüğü halde Abhazya’nın kontrolü geri alamadığı tek toprak parçasıydı. Karaçay-Çerkes’in güneyinde yer alan Kodor’da 23 köy var. Nüfusu ise yaklaşık 6 bin. Yukarı kısmında Tiflis’in resmi terminolojisinde Gürcü sayılan Svanlar yaşıyor. Kodor, Gürcü istihbaratıyla ilişkisi olduğu öne sürülen Çeçen komutan Ruslan Gelayev’in 2001’de adamlarıyla vadiye çıkmasıyla yaşanan çatışmayla gündeme gelmişti. Kodor, 1992’de Gürcü ordusunun Abhazya’ya girip 13 ay sonra bölgedeki Gürcü halkıyla birlikte çekildiği güzergâh olarak önem kazanmıştı. Abhazlara destek için Kuzey Kafkasya’dan gelen gönüllüler de Kodor’u kullanmıştı. Gürcülerin yeni bir hamlesi açısından da önemini yitirmedi. Kodor’a üstlenen Gürcülerin roketlerle Sohum’u, yakınındaki Babuşera Havaalanı’nı, Oçamçıra-Sohum yolunu tehdit edebiliyor. Kodor’un üst kısmındaki Çhalta, Acara, Kvabça, Kvemo Azhara, Zemo Azhara, Gentsviş, Omarişara, Saken köylerinde Svanlar yaşıyor. Köylüler hayvancılık, mısır, fasulye, avcılık ve balıkçılıktan geçiniyor. Gürcistan, 2006’da Kodor’a yeniden asker çıkarıp Çhalta’ta alternatif yönetim tesis etmişti. Abhaz ordusu Gürcistan’ın Osetya’ya saldırısının ardından hiç can kaybı vermeden Kodor’u geri aldı.

İngur da ele geçti
Abhazlar operasyon öncesi 30 otobüsle Svanları Gürcistan sınırına taşıdı. Kalanlar ormanlara çekilmişti. Şimdi tekrar dönmeye başladılar. Havadan üç saat süren operasyona katılan Binbaşı Zülfü Açüz’e göre Kodor’da Gürcü askerleri kaçarken geride Amerikan, İsrail ve Ukrayna yapımı silah ve mühimmat bıraktı. Sınırdaki Rus barış gücü de, Gürcü askerlerinin tank ve zırhlı araçlar dahil tüm askeri malzemesine el koydu. Açüz, barış gücünün Gürcülerin kaybettikleri takdirde İngur barajını havaya uçuracaklarına dair bir B planı ele geçirdiklerini, bu yüzden Kodor’un ele geçirir geçirmez İngur’u sıkı koruma altına aldıklarını söylüyor. Elektrik santralının bulunduğu bölge Abhazya’nın, baraj Gürcistan’ın kontrolündeydi. İki ülke elektriği paylaşıyordu. Şimdi baraj da Abhazya’nın kontrolünde. Abhazya böylece iki ülkeyi ayıran İngur sınırına dönmüş oldu.
………….

Abhazları Rus askeri varlığı değil kültürel nüfuz korkutuyor

Abhazlar için Rusya tarafından tanınıyor olmanın sevinci kadar korkutan tarafları da var. Burada askeri üs açmaya hazırlanan Rusya’nın askeri ve siyasi himayesinin bağımsızlığı yok edeceği endişesi olsa da Abhazlar kendilerinden emin; Rus nüfuzu geri teper. Buna örnek olarak Abhazların 2005’te Rus lider Vladimir Putin’in istediği Raul Hacimba’ya karşı Sergey Bagapş’ı iktidara getirmesi örneğini veriyorlar. Sohum sahilinde nabız yoklarken karşımıza Abhazya Barolar Birliği Başkan Yardımcısı ve Sohum Baro Başkanı Kostantin Çekvaa çıkıyor. Ayaküstü bizi yanıtlıyor:

‘Artık yan gelip yatamayız’

Tanınmadan ne bekliyorsunuz?
Getirdiği kolaylıklar da var zorluklar da. Tabi ki büyük bir engeli aştık, tekerlek daha kolay dönecek. Ama artık yan gelip yatmak mümkün değil. Hem içe hem dışa dönük çalışmamız şart. 

Ne tür sıkıntılar olabilir?
En önemli problem, Rusya büyük bir devlet, büyük bir ulus ve kültür. Küçük bir devletiz, tarihi köklerimiz binlerce yıl öncesine gidiyor ama farklı kültürler tsunami dalgası gibi diğer kültürler üzerine gidiyor. Bu konuda çok büyük problemler yaşayabiliriz. En çok kendi kültürümüzü korumak ve geliştirmek için çaba sarf etmeliyiz. En önemli sorun bu.

‘Keşke önce Türkiye tanısaydı’

Rusya’ya teslim olma korkusu mu?
Hayır, o anlamda söylemedim. Sayıca az bir milletin kültürünün diğer kültürler karşısında yok olmasından bahsediyorum. Ekonomik alanda elbette ki şimdiye kadar olduğu kadar bundan sonra da büyük güçlükler bekliyor. Çevremizdeki ekonomik güçlere teslim yerine kendi kaynaklarımızı harekete geçirerek ayaklarımız üzerinde durmalıyız. Önümüzdeki 10 senede neyin ne olacağını göreceğiz. Rus ekonomisinin bizi ezeceğine dair bir endişem yok. Rusya’nın da böyle bir yaklaşımı söz konusu değil.

Peki askeri olarak…
Rusya’nın askeri gücünden korkmuyorum çünkü onlarla savaş halinde değiliz. Güvenliğimizi sağlamada tek müttefikimiz Rusya. Ama Rusyaların ilelebet bizi koruyacağını düşünemeyiz.

Ordumuzu güçlendirmeliyiz.

Siyasal nüfuz alanı da açılmıyor mu? Himaye siyasal baskıya dönüşmez mi?
Tabi kişiliksiz toplumların başkaları tarafından yönetilmesi çok kolay. Bizim toplumumuz ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar komşu devletler tarafından yönetilen ya da yönlendirilen bir toplum olmadı ve olmayacak. Bu 2005’teki seçimlerde de açıkça görüldü. En çok bel bağladığımız bir devlet olmasına karşın Rusya’nın işaret ettiği aday halkımız tarafından seçilmedi hatta ters tepti.
Fakat Rusya beklediğinizden fazlasını verince yeni bir durum ortaya çıktı…
Bundan sonra da böyle olacak. Toplumun bu kişiliğini koruması için çalışmalıyız. Ekonomik, askeri ve siyasi alanda kadrolarımızı yetiştirmeliyiz.
O kadrolar halkımızı Rusya’nın yönlendirmesini önleyecek kişiler olmalı.

Keşke Ruslardan önce başka bir devlet tanısaydı dediğiniz oldu mu?
Gürcistan’ın saldırganlığına karşı Rusya’nın desteğini alma peşindeydik. Ayrıca 15 yıldır dünyanın desteğini alma peşindeyiz. Ama keşke demek istemem, Ruslar tanıdı onlara teşekkür ediyorum. Elbette bizi Rusya’dan önce tanımasını istediğimiz devletler vardı.

Türkiye bunların içinde mi?
Çerkes nüfusunu ve onların devlete olan üstün hizmetlerini dikkate aldığımızda elbette Abhazya’yı ilk tanıyanın Türkiye olmasını bekledik. Ama Türkiye’nin yaklaşımı bu yönde olmadı.
Çekvaa ile sohbetin ardından daha iki adım atmadan eşi ve çocuğuyla gezintiye çıkmış Parlamento Genel Sekreteri Vadim Bjaniya’ya rastlıyor ve soruyoruz:

‘Rusya ile eşit devletiz’

‘Tanıma bekliyor muydunuz?
Rusya’nın eninde sonunda tanıyacağını bekliyorduk. Abhazya yönetimi de uluslararası ortamı iyi değerlendirdi.

Tanıma ne getirecek?
Bağımsızlık bütün diğer toplumlara ne getirdiyse bize de onu getirecek.  Ezelden beri bağımsız bir toplumuz. Sovyetler döneminde geçici olarak Gürcistan’a zorla bağlandık ama tekrar eskiye döndük. Bağımsızlık bizim için gasp edilmiş bir haktı. Gürcülerden de önce bizim devletimiz vardı. Şaşırdığım şey dünyanın bunu kabullenmemesi.

Rusya gibi emperyal bir gücün hami olması sizi ürkütmüyor mu?
Rusya ile eşit haklara sahip iki devletiz. Abhazya’yı tanıması da bunu gösterdi. Neden endişe edeyim ki, elbete ki dünya ölçeğinde güçlü bir devlet ama biz yine de kendimizi eşit olarak görüyoruz.

YARIN: Gal iki devlet arasında