Çeçenlerde kan davası

Kan davası, “ğhıllık” dediğimiz Çeçen davranış ve yaşayış ritüellerinin içinde önemli bir yer tutmaktadır. İçerisinde birçok alt özelliği bulunan bu gelenek, incelemeye ve değerlendirmeye değer konumdadır. Çeçencede “Ç’ir” denilen gelenek “öç alma, kan davası” şeklinde Türkçeleştirilebilir.

Kan davası, kayda değer değişimler geçiren ve günümüz kültürüne de uyarlanan düğün geleneğinin aksine cenaze töreni gibi özelliğini yitirmeden bugüne kadar gelebilmiştir. Çeçenler kan davasına bireyler arası ilişkileri düzenleyen, toplum içi çatışmaya engel olan, suçları önleyen ve suçluları cezalandıran “kamu hizmeti” olarak bakmışlardır.

Kan davası, Kuzey Kafkasya’da zaman zaman görülmüştür. Zaman içerisinde ise bu gelenek terk edilmiştir. Bunda Kafkas halklarının üzerindeki Rus (Çarlık-Sovyet-Federasyon) baskısı ve kanunlarının etkisi de bulunmaktadır. Çünkü kan davası geleneği kanunlar ile uyuşmaz. Kuzey Kafkasya’da kan davasının devam ettiği bir halk bulunmaktadır: Vaynah (Çeçen-İnguş).

Not: Bu yazıda Çeçenler üzerine araştırma yapıldığı için sadece Çeçen ifadesi geçecektir. İnguşların kan davası sürecinde benzerlik ya da farklılıklar konusunda bilgi sahibi olmadığımı belirtmek isterim.

Kan davası, Çeçenlerin İslam ile tanışmadan var olan geleneklerindendir. Bunu da kan davasının içeriği ile anlamak mümkündür. İslamiyet’te suçun şahsiliği ilkesi vardır. Hiç kimse -en yakın akrabası dahi olsa- bir başkasının suçu ile yargılanmaz ya da o kişinin suçunu üstlenemez, cezasını çekemez. Kan davasında ise suçlunun akrabaları da suçlanabilir, ceza çekmeleri istenir. Kan davasında suç sadece kişiyi değil aileyi, akrabaları da kapsamaktadır.

Kan davası şu şekilde başlamaktadır: Cinayet olur ve suçlu bilinirse tayp (sülale), köy büyükleri toplanırlar. Yaşlılardan, sözüne itibar edilenlerden, toplumca adil, saygın kişilerden oluşan dava heyeti kurulur. Bu heyet, cinayetle ilgili her türlü araştırmayı yapar, kişileri dinler. Heyet şüphelinin cinayeti işlediğine karar verip suçlu bulursa öldürülen (mağdur) tarafın yakınları kan davası açma hakkına sahiptir.

Kan davası açma ve bunu sürdürme hakkı sadece mağdurun ailesi ve akrabalarına verilmiştir. Arkadaşları, tanıdıkları gibi aileden olmayanlar bu sürece dahil olamazlar. Eğer arkadaşı kan davası olarak katili öldürürse, onun için de aynı süreç uygulanabilir.

Kan davasını sürdürme ve intikamı alma hakkı erkeklere verilmiştir. Ailede erkek bulunmaması durumunda bunu yaşlılar, kadınlar ya da çocuklar yapabilir. Katilin ailesinden de suçlunun ve kan davası güdülecek kişinin yine erkek olması gerekmektedir. Eğer bir kadın öldürülürse, buna karşılık diğer taraftan iki erkeğin öldürülmesi gerekmektedir. İlk olarak suçlu bulunan erkekten bu hak alınmak istenir. Eğer suçlu bulunmazsa veya kaçarsa, hak yakın akrabası bir erkekten alınır. Bunun sebebi, akrabaların suçluyu saklamasının önüne geçmektir. Ancak bu durum nadiren olmaktadır. Yine bu süreçte katile işkence veya cesede aileyi küçük düşürücü uygulamalar yapılamaz.

Kan davası, ilan edildiği günden itibaren başlamış sayılır. Bu kararı ilan etme görevi ya köyün yaşlısına ya da mağdurun uzak bir akrabasına aittir. Suçu kabul edip etmediğine bakılmadan böyle bir mesaj alanlar kan hakkının aranan tarafında olurlar. Katil, kurbanın akrabaları ile aynı köyde yaşıyor ise kural olarak o ve ailesi evlerini, mallarını satarak uzakta başka bir köye giderler. Bunun iki olumlu yönü vardır: Birincisi, katilin ailesine mağdurun akrabalarınca verilebilecek olası zararların önüne geçilmiş olunur. İkincisi, uzlaşma süreci için katil akrabalarına zaman tanınmış olur ve bu da toplumca iyi karşılanır.

Bir başkasının ölümüne sebep olan bir Çeçen’in kanunlar önünde cezası verilse de toplum, cezanın geleneklere göre verilmesini istemektedir. Bu duruma Sovyet Rusya döneminde yaşanan olay örnek oluşturabilir: Çeçen-İnguş Özerk Cumhuriyeti döneminde bölge mahkemelerinin birinde bir cinayet davası görülmekte idi. Sanığın ve kurbanın akrabaları dışında halkın da görüşüne açık bir şekilde dava devam etmekteydi. Silahla işlediği cinayetten yargılan sanık ve diğerleri hakimin kararını bekliyordu. Hakim, kararını açıklayacağı sırada salonda silah sesi duyuldu. Kurşun sanığın kalbine isabet etti ve yere yığıldı. Bu kişi salondan çıktı ve gitti. Salonda polisler olmasına rağmen silah sıkan kişi tutuklanmadı. Olayın duyulmasının ardından Moskova’dan soruşturma için müfettişler geldi. Soruşturma boyunca kimse bu kişinin ismini vermedi. Müfettişler mahkemede öldürülen sanığın eşine gittiler ve katili tanıyıp tanımadığını sordular. Kadın:

Evet, o kişiyi tanıyorum. Ama size kim olduğunu söylemeyeceğim.

Neden, diye sordu müfettişler.

Şimdiye kadar oğullarım babaları tarafından öldürülen bir adamın kanına sahipti. Ancak bugünden itibaren bu kan ortadan kalktı. Oğullarım artık saklanarak değil güven içinde yaşayabilirler.

Kan davasında zaman sınırlaması (zamanaşımı) yoktur. Ölüm suçlusu ya da yakın akrabaları ölmüş dahi olsa dava senelerce devam ettirilebilir. Kan davasının suçlu olan tarafı ömür boyu saklansa ya da kan davası neticelenmeden bir şekilde ölürse diğer tarafın kardeşleri, çocukları, torunları kan davasını sürdürebilir.

Kan davası her zaman ölümle sonuçlanmaz. İkinci yol ise, köyden ayrılan katilin akrabaları ile uzlaşma zemini aranır. Uzlaşma, affetme takdir edilen, onurlu bir davranış olarak kabul edilmektedir. Katilin kendisinin masum olduğuna ya da mağdurun bir suça karıştığı ile ilgili kesin kanıtı varsa bunu sunar. Aklama süreci öncelikle Kur’an-ı Kerim üzerine yemin ederek başlar. Yemin, tören şeklinde olur ve onlarca insanın katıldığı, şahit olduğu ve güvenliğin de sağlandığı organizasyon ile yapılır. Şüphelinin tek başına ya da az sayıda akrabası ile yemin etmesi de istenmez. Akrabası olan ya da kendisine kefil olacak yakınlarından yaşlılar istenir. Kişinin masumiyeti üzerine edilen yemine bu yaşlıların da ortak olması, suç isnat edilen şahsa kefil olmaları istenir. Yemin esnasında suçlunun ya da suçlu olduğu düşünülen şahsın yüzüne değil ailesinin, yakın akrabalarının, yaşlıların yüzüne bakılır. Çünkü kişinin masumiyetinden yaşlı akrabaları emin değilse yemin etmeyecekleri bilinir ve buna inanılır.  İslami inanç ve Çeçenlerin kültürel mirası bakımında kandırma/yalan üzerine edilen yeminler büyük günah, ayıp kabul edilmiştir. Eğer bu tören esnasında mağdur taraf için yemin ve kanıtlar kabul edilirse affetme gerçekleşir. Çeçencede “кхера дуй” olarak geçen “yalan yemin” tespit edilirse ya da ortaya çıkarsa affetme iptal edilir ve çevresindekiler de suçluyu reddeder.

Uzlaşma sürecinin koşulları aynı zamanda kişinin ölüm koşullarına da bağlıdır. Silah, bıçak gibi öldürücü aletlerle işlenen suç ile trafik kazasında işlenen suç aynı değerlendirilmeyebilir. Şoförün kaza esnasında sarhoş olmaması, kaza sonrası takındığı tavır da uzlaşma konusunda büyük rol oynar. Ölümü ağırlaştırıcı etkenler ortada yoksa affetme de o denli kolaylaşır. Kitlesel ölümlerde ise (terör, uçak kazası vs.) kan davası aranmaz. Kavga esnasında, bir kişi grup tarafından veya zulümle, işkence ile öldürülürse uzlaşma karmaşık bir hal alabilir. Eğer cinayet soygun ya da para sebebiyle olduysa uzlaşma neredeyse imkansızdır.

Uzlaşmada bir başka önemli nokta ise arabulucu(lar)ın kabiliyetidir. Arabulucu ne kadar güvenilir, yaşlı, toplumda itibar görmüş biri ise uzlaşmanın seyrinin de aynı oranda olumlu gitme olasılığı artar. Ancak her şartta uzlaşmanın süresini ve seyrini olayın şiddeti ve her iki tarafın tutumu ile arabulucu belirler. Uzlaşma süreci bazen yıllar sürebilir.

Uzlaşma gerçekleşirse yine yemin töreninde olduğu gibi yüksek katılımlı affetme merasimi düzenlenir. Bu törene suçlu ya da zanlı kabul edilen şahıs yüzünü kapatacak bir elbise giydirilip arabulucunun ve akrabalarının yardımıyla getirilir.

Suçlunun yakınları daha önceden belirlenmiş sembolik bir fidyeyi mağdur tarafa verir. Nadiren de olsa yüzü kapalı şahsın elbisesi yüzünü gösterecek şekilde açılır ve sakalı tıraş edilir. Ancak bu gelenek pek devam etmemektedir.

Bütün bu yaşananlardan sonra mağdur taraftan yaşlı biri affetmenin gerçekleştiğini, katilin ailesi ve akrabaları ile aralarında davanın son bulunduğunu ve bundan böyle güven ve barış içinde yaşayabileceklerini söyler. Uzlaşma süreci böylece tamamlanır. Uzlaşma süreci tamamlansa da iki taraf arasındaki ilişki bitmez, aksine çok daha kuvvetli bir şekilde devam eder. Affedilen taraf mağdurun ailesine karşı sorumlulukla yüklenir ve bu sorumluluk ölünceye dek devam eder. Maddi ve manevi desteğin yanında bu aileye karşı titiz ve dikkatli davranmak zorundadır.

Kan davası geleneği Çeçen toplumunda büyük bir yer tutmaktadır ve oldukça katı bir şekilde uygulanmaktadır. Akrabanız öldürülürse kan davasının gereklerini yerine getirmeniz toplum tarafından beklenir. Katili ya öldürmeniz ya da affetmeniz gerekmektedir. Aksi durumda toplum mağdur tarafı ayıplar, kınar ve bu durum onlar aleyhine seyreder. Toplum nezdinde kan davası geleneğinin gereğini yapmamak, onursuzluk ve utanç olarak değerlendirilir. Toplumda hesaba katılmayan, yok sayılan bir konuma düşülür.

Bütün süreç göz önüne alındığında, kan davası oldukça ağır şartları olan ve sadece katili değil, ailesi ve akrabalarını da etkileyen zor bir durumdur. Kan davası, Çeçen toplumunda özellikle gençlerin yanlış ve düşüncesizce hareketlerinin önüne geçmede büyük bir rol oynamaktadır. Herhangi bir Çeçen; potansiyel mağdurun ailesine, akrabalarına ve arkadaşlarına karşı sorumluluk sahibi olduğunu kan davası geleneği sayesinde hatırlamaktadır.

Rus yazar Aleksandr Soljenitsin Vaynahların kan davası geleneğini şu sözlerle değerlendirmektedir:

“Bizler ve Avrupalılar kitaplarımızda, okullarımızda bu yasayı vahşi, anlamsız ve acımasız bir süreç olarak görüyor; konuşmalarımızda kibirle bundan bahsediyoruz. Ancak bu katliam öyle görünüyor ki anlamsız değil. Dağ uluslarını koruyor. Birçokları kan davasından korkar ve bu sürece girmek istemez. Bizlerin birbirilerimize hakaret ettiğimizde, kavgaya tutuştuğumuzda bunu hangi ruh haliyle ya da sarhoşlukla yaptığımızı, nasıl karar verdiğimizi hatırlıyor musunuz? Eğer Vaynahlarda bir bıçak ile birini öldürmeye karar verirseniz bu bıçağın tüm ailenize yönelttiğinizi bilmeniz gerekir. Bu suçu önler ve halkı güçlendirir.”

Çeçenya

Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve Ajans Kafkas'ın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Diğer Köşe Yazıları

Yorumlar