Yılmaz Nevruz ile Kafkas tarihi üzerine söyleşi

Kafkasya konulu çalışmaların önemli bir bölümü tarih araştırmalarına dayanıyor. Tarih elbette tartışmalı bir saha. İdeolojik bakışlar, büyük devletler, ön yargılar ve etnik milliyetçilikler Kafkas tarih yazımını derinden etkiliyor. Böyle olunca hangi çıktıların gerçekleri hangi eserlerin kurguyu yansıttığı gözlerden kaçabiliyor. Özetle bütün bu nedenler bir biçimde Kafkasya konulu çalışmaları etkiliyor.

Tam bu noktada Yılmaz Nevruz’un uzun yıllardır Kafkasya üzerine yoğunlaştığını ve konuyla ilgili doğru kaynaklara ulaşma hassasiyetini özellikle belirtmek istiyorum. Konuyla ilgili onunla bir söyleşi yapmayı teklif ettiğimde sağ olsun kabul etti. Gerçekleştirdiğimiz söyleşide; Nevruz’un Kafkas tarihine olan ilgisi, “Umumi Kafkas Tarihi’ne Giriş” isimli eserinin hikayesini, Türkiye ve dünyadaki Kafkas tarihçilerini ve Kafkas tarih yazımında karşılaşılan problemleri masaya yatırdık. İlgililere sunulur.

Kafkas tarihine yoğunlaşmaya nasıl karar verdiniz?

1960’lı yılların başlarında Kafkasya sorunuyla ilgilenmeye başlayınca ilk işim erişebildiğim Türkçe kaynakları incelemek oldu. Bunların en eskisi Met Çunatıko İzzet Paşa tarafından yazılan ve Osmanlı alfabesiyle 1913 yılında basılmış “Kafkas Tarihi” isimli eserdi. Yazarın Bizanslı tarihçi

Jordanes başta olmak üzere Greko-Latin yazarların eserlerinden yararlanmakla beraber İngilizce, Almanca ve Rusça kaynaklardan yeterince yararlanamadığı için birinci el kaynaklara dayalı bir eser yazdığı söylenemez. Daha ziyade kadim rivayetlere ve efsanelere dayalı bilgiler vermiştir. Keza kitabın adı “Kafkas Tarihi” olmakla beraber genelde Batı Kafkasya tarihine ağırlık verilmiştir. Genel hatlarıyla umumi Kafkas tarihi diyebileceğimiz ikinci eser 1958 yılında yayımlanan İsmail Berkok’un “Tarih’te Kafkasya” isimli kitabıdır. Anılan eserde de Rusça kaynaklar ve Kafkas tarihiyle ilgili Batı kaynakları yeterli şekilde taranmadığı için araştırmacıların yararlanabileceği birinci veya ikinci el kaynak eser olarak değerlendirmek zordur. Şerafettin Erel’in 1959 yılında yayımlanan “Dağıstan ve Dağıstanlılar” isimli çalışması oldukça başarılı bir çalışma olmakla beraber sadece Dağıstan tarihine tahsis edildiği için maksada tam olarak cevap vermesi düşünülemez. Bu durum çerçevesinde genel bir Kafkas tarihine ihtiyaç olduğu açıktır. Ancak böyle bir çalışmanın tarihi belgelerle birlikte belli başlı Rusça ve Avrupa dillerinde yayımlanan birinci ve ikinci el kaynak eserlerin taranması ile yapılması gerekiyordu.

Ben şahsen o dönemde “Umumi Kafkas Tarihi” çalışması yapacak birikime sahip değildim. Bu vaziyette yapacağım çalışma bulabildiğim nispette her dilden kaynak eser toplamaktı. Önce İmam Şamil’in hayatını inceleyen bir monografi yazmanın daha kolay olacağını düşünerek bu konuya odaklandım. Kırk yıl içinde topladığım kaynaklar o kadar çoğaldı ve birikimim de o dereceye erişti ki kimsenin el atmadığı Kafkasya tarihi konusunu kaleme almaya cesaret ettim. Tam olarak başarsam da başaramasam da bunun yararlı olacağına inanıyordum. Böylece kararımı verdim. Sonrası ise hepinizin malumu…

Oldukça hacimli bir eser olan “Umumi Kafkas Tarihine Giriş” isimli eserinizi kısaca değerlendirmenizi istesem?

“Umumi Kafkas Tarihine Giriş” adını verdiğim çalışmamı üç cilt olarak tasarladım. Amacım tarih öncesinden 1864 Çerkes Sürgünü’ne kadar olan Kafkas tarihini kaleme almaktı. Sebebine gelince; Kafkas tarihini yazmaya karar veren bir yazar için kaynak bulmada en zor dönem Antik çağlardan 19. yüzyılın ortalarına kadar olan kısımdır. Bu uzun zaman aralığını umduğum gibi yazabilirsem 1865’ten günümüze kadarki aralığı başka yazarlar tamamlayabilirler diye düşündüm. Aslına bakılacak olursa böylesine geniş bir çalışmayı şahıslar değil, uzman yazarlardan oluşan kurulların yapması gerekir. Anılan araştırma ve yazım kurulunda tarihçilerin yanı sıra arkeologlar, etnograflar, lengvistler, halkbilimciler ve diğer yan disiplinlerden uzmanların bulunması iktiza eder. Şimdiye kadar böyle bir kurul ne Türkiye’de ne de Kafkasya’da çalışma yaptı. Mamafih Rusya’da Kafkas tarihini yazmak için geniş bir kurul teşkil edilerek çalışıldığını ve İstoriya narodov Severnogo Kavkaza (Kuzey Kafkasya Halkları Tarihi) isimli üç ciltlik bir kitap hazırlanıp ilk iki cildin 1988 yılında yayımlandığını belirtmemiz gerekir[1]. Her iki cildin tam metinlerinin PDF formlarını arşivime kaydettim.

Aslında anılan eserin birinci cildinin kitap formunu, vefatından kısa süre önce merhum Musa Ramazan’da görmüş ve fotokopisini almıştım. Kitabı 1900 yılının sonlarında Türkiye’ye üniversite tahsili için gelen ve Türkçeyi iyi öğrenen Kafkas öğrencilerinden oluşan bir gruba tercüme ettirip dikkatle inceledim. Eser “Sovyet Tarih Yazmacılığı” ilkelerine sadık kalınarak hazırlanmış. Ancak başlangıçtan Kafkas-Rus İlişkileri’ne kadar olan bölümler gerçekten ilmi yöntemle objektif bir şekilde kaleme alındığı için tam anlamıyla ve güvenle yararlanılacak birinci el kaynak vasfını hak ediyor. 15. yüzyıl başlarından itibaren verilen bilgiler okuyucuyu veya araştırmacıyı sıkacak derecede Marksist-Leninist çerçevede ve sık sık Marks-Engels-Lenin üçlüsüne atıfta bulunularak kaleme alındığı için bilimsel ve objektif tarih olmaktan çıkmış, Rus emperyalizminin methiyesi haline gelmiş. Özellikle Kafkas halkları ile Traskafkasya halklarının “gönüllü olarak” Rusya’ya katıldıklarını anlatan bölümler gülünç ifadelerle bezenmiş ve eserin değerini yerle bir etmiştir. Kafkas tarihi hakkında yeterli ön bilgiye sahip olmayan araştırmacıların söz konusu eserden yararlanmaları sakıncalıdır, zira fevkalade yanlış sonuçlara varmalarına sebep olacağı kanaatindeyim. Mamafih intikadı, kritik etmeyi ihmal etmeden kitaptan yararlanılabilir.

Öte yandan anılan eseri Umumi Kafkas Tarihi veya diğer bir ifadeyle Kafkas Milleti’nin Tarihi olarak değerlendirmek de mümkün değildir. Zira kitabın amacı Kafkas halkını alt etnik halklara bölmek olduğu için umumi tarih vasfını taşımamaktadır. Netice itibariyle yukarıda belirttiğim “Bu durum çerçevesinde genel bir Kafkas tarihine ihtiyaç olduğu açıktır” tespitime çözüm olmaktan uzaktır.

Nelere, hangi konulara ağırlık verildiğim hususuna gelince; öncelikle Kafkas ulusunun ezelden beri yaşadığı vatanının konumunu ve doğal sınırlarını belirledim. Karadeniz’den Hazar Denizi’ne, keza Kafkas Dağ zincirinin sırtlarından Kuzeyde Maniç Çukurluğun kadar uzanan ülkenin coğrafi bölgelerine açıklık getirdim. Aynı şekilde ülkenin coğrafi, tarihi ve ticari yönlerden stratejik konumunu ana hatlarıyla izah ettim. İnsan yaşamına temel teşkil etmesi bakımından jeolojik oluşumuna açıklık getirdim. Bundan sonra Kafkasya’da ilk insan topluluklarının ne zaman görülmeye başladığını paleontolojik, etnografik, arkeolojik veriler çerçevesinde inceleyip çeşitli görüşleri karşılaştırmak suretiyle kanaatimi dile getirdim.

Kafkasya’da insan tarihinin evrelerini fazla ayrıntıya girmeden arkeolojik katmanlardaki bulgulara göre tanımlamaya çalıştım. Bütün bu bilgilendirmelerden sonra Modern insanın (Homo Sapiens sapiens) Kafkasya’da ne zaman göründüğü sorununu ilgili kaynakları tarayarak değerlendirdim ve vardığım sonucu çalışmama kaydettim.

Kafkas tarihinin en önemli bölümü kuşkusuz Kafkas milletinin oluşumudur. Ben bu soruna yaklaşırken birçok yazar gibi Kafkas kabilelerinin köklerinin İskitler, Sarmatlar, Meotlar, Henyokhlar, Albanlar, vs. gibi kavimlere dayandırılmasının gerçeği yansıtmadığını düşündüğüm için anılan kabileleri ilk cedler olarak kabul etmedim. Arayışımı tarih öncesine götürdüm ve Homosapies sapiensin Kafkasya’da ilk görünme zamanlarına kadar götürdüm. Paleontolojik ve arkeolojik araştırma sonuçlarına dayanarak Adığey, Abkhazya, Yukarı Kuban, Yukarı Çegem, Osetya, Dağıstan ve Çeçen bölgelerinde ilk insan gruplarının teşkil ettikleri toplulukları çekirdek olarak kabul ettim. Bu ilk toplulukların çoğalarak oluşturdukları kabileleri alt etnik grupların etnik oluşumunun (ethnogenese) temeli olarak değerlendirdim ve bunları yerli otokton nüfus olarak kabul ettim. Neolitik ve Eneolitik dönemlere ait insan grupları ile Metal Çağı’ının tarih öncesi Avrasyalı göçebe kavimlerinden ayrılan grupların (bunların içerisinde proto-Türk kavimlerin) Kafkasya’ya gelip öncekilerin üzerine konmalarıyla Kafkas Milleti’nin (Süper Etnosun) oluşumu yani etnogenezi gelişmesini sürdürdü. Bu sonrakiler öncekilere (yerliler) kendi kültür değerlerinden katkıda bulundular ve onların kültürlerini benimseyip yerlileştiler. Zaman içerisinde alt etnik gruplar arasında sosyal, ekonomik ve kültürel bağlar teşekkül etti ve kendine özgü bir millet, ulus oluştu ki ona verilecek en doğru isim “Kafkas milleti”dir. En son gelen tarihi göçebe kavimler Kimmerler, İskitler, Sarmatlar, Alanlar ve diğerleri ile Türk kavimleri Hunlar, Bulgarlar, Hazarlar, Kök Türkler, Peçenekler, Oğuzlar, Kıpçaklar ve diğerleri Kafkasya’nın çeşitli bölgelerine farklı yoğunlukta gruplar halinde gelip yerleştiler ve Kafkas milletinin terkibini daha da zenginleştirdiler. Zamanla asimile olup Kafkaslaştılar.

Yerli nüveyi oluşturan alt etnik grupları da içine alan Kafkas Dili de oluşmuş bulunuyordu. Pek çok kavimler ve kabileler zamanla Kafkas dilini benimsediler ve kendi dillerini kaybettiler. Tabiatıyla anılan kavimlerin dillerinden pek çok kelime Kafkas Dili lehçelerine karışarak onları zenginleştirdi.

Kitabımın ilk cildinin ilk bölümlerinde yukarıda anlattığın hususlara ağırlık verdim. Sonrası ise malûm: Klasik bir tarih kitabında hangi konular işleniyorsa ben de aynı konuları işledim. Diasporadaki Kafkasların kitaptan daha iyi faydalanmaları için öğretici tarih yönteminden de yararlandım.

Bu arada açıkça belirtmeliyim ki internet hazinesi olmasaydı bu kadar çok kaynağı bir araya toplamam mümkün olmazdı. Geç yazdım ama kaynak bolluğu sayesinde rahat yazdım. Kaynaklardan edindiğim bilgileri birbirleriyle karşılatırdım, gerektiğinde eleştiri yapmaktan da çekinmedim. Kendi görüşümü de ifade ederek bir sentez yaptım ve kayda geçirdim. İşlediğim konunun genişliğini göz önünde bulundurarak kitabımın adını “Umumi Kafkas Tarihi’ne Giriş” şeklinde belirledim. Burada “giriş” kelimesini fazla ayrıntıya girmeden özlü bilgi verme anlamında kullandım.

Kaynakları toplamam en az 50 yıl sürdü. İnternetin keşfinden sonra eriştiğim kaynakların kalitesini ve miktarını göz önüne alınca ilk 50 yılda topladığım yazılı kaynakların kifayetsizliğini gördüm ve bunları okuyup değerlendirmek için harcadığım zamana da hayıflandım. Kısaca bilgisayar kullanma ve internetten yararlanma imkânı sayesinde kaybettiğim zamanların büyük kısmını telafi ettiğimi düşünüyorum ve kendimi şanslı sayıyorum.

Temel bir soru sormak isterim. Kafkasya’nın önemi nedir?

Kafkasya Doğu Avrupa ile Orta Asya ve Orta Doğu arasında yer alan, içinden Kuzey İpek Yolu’nun geçtiği, tarih boyunca Ön Asya’nın güçlü devletlerinin sahip olmak için birbirleriyle kıyasıya mücadele ettikleri hem askeri hem ticari yönden büyük ölçüde stratejik önem taşıyan bir bölgedir. Kafkas Dağ Zincirinin kuzeyinde kalan bölgeyi Kuzey Kafkasya, güneyinde kalan bölgeyi de Transkafkasya yani Kafkas Ardı biçiminde isimlendirmek yazarlar tarafından adet haline getirilmiştir. Bu isimlendirme coğrafi bakımdan doğrudur. Siyasi açıdan bakacak olursak Kafkas Ardında Azerbaycan, Gürcüstan ve Ermenistan ülkeleri, devletleri bulunmaktadır. Gelecekte Kafkas Milleti bağımsızlığını kazanıp devlet tesis ettiği zaman bu devletin adı kuşkusuz “Kafkasya devleti” olacaktır. Zira “güney Kafkasya devleti” diye bir devlet olmadığı için kuzeyde oluşacak devlete sadece “Kafkasya devleti” demek yeterlidir ve doğrudur, yani “kuzey” sıfatını eklemeye gerek yoktur.

Kafkasya sadece yeryüzündeki konumuyla değil doğal güzellikleri ve yeraltı-yerüstü zenginlikleri ile de önemli bir bölgedir. Ancak benim Kafkasya’ya ilgi duymam bu anlattığım özellikler değildir. İlgi duymamın yegâne sebebi, Kafkasya’nın ceddimin ve onun da içinde bulunduğu Kafkas milletinin anavatanı olmasıdır. Vatanına sevgi beslemeyen, ilgi duymayan bir insan herhalde yoktur.

Tarihten günümüze Kafkasya’nın önemini kavrayan kimlerdir, hangi milletler ve ülkelerdir?

Kafkasya’nın on binlerce yıl önce modern insanın yaşamadığı ıssız bir coğrafi bölge olduğunu kabul edersek, mevcut bilgilere göre (yukarıda da ifade edildiği gibi) Kafkasya’ya ilk insanın ayak basması, Doğu Akdeniz ile Kuzey Akdeniz bölgelerinden kalkan avcı-toplayıcı insan topluluklarının farklı yollardan ilerleyerek Kafkasya’ya ulaşmalarıyla gerçekleşmiştir. O halde Kafkasya’nın önemini kavrayan ilk insan toplulukları Akdeniz çevresinde yaşayıp çoğalan ve kendilerine yeni yurt arayan bu avcı-toplayıcı insanlardır. Bunlar binlerce yıl devam eden bir süreç dahiline çoğalarak ve her yönden bilgi ve tecrübelerini geliştirerek Kafkasya’yı neşelendirdiler ve Kafkasya coğrafyasını vatan haline getirdiler. Keza Kafkas kültürünün ve medeniyetinin temelini attılar.

Kafkasya topraklarının yaşama çok uygun olduğunu çabuk kavrayan prehistorik Avrasyalı göçebeler oldu ve bunlar Akdenizli ilk sekenenin üzerine yani yerli nüfusun üstüne kondular. Üçüncü ve son dalgayı da isimleri belli tarihi göçebeler teşkil ettiler. Son iki dalgayı oluşturanlar, ilk gelen ve zamanla karışıp kaynaşarak otokton kültür ve medeniyet inşa eden ve müşterek dil kullanan çekirdek nüfusun içinde asimile olarak Kafkas milletinin etnik oluşumunda önemli rol aldılar. Bu duruma göre Kafkasya bölgesinin cazibesini keşfeden ikinci grup insanların Avrasyalı göçebeler olduğunu söyleyebiliriz.

Meseleye devletler temelinde bakacak olursak sosyolojik anlamda ilk site devletlerini kuran Antik Grekler ile bunların çağdaşı Pers İmparatorlukları Kafkasya’ya ilk ilgi duyan devletlerdir. Grekler Karadeniz sahillerinde ticari koloniler teşkil ederek Kafkas kabileleriyle sıkı bağ kurmuşlardır. Persler ise işgal politikasını ön planda tutmuşlardır. Bunları ilk tarihsel devletler olarak kabul edilen Kimmer, İskit, Sarmat, Alan, Hun, Bulgar, Avar, Köktürk, Hazar vs. devletleri ile bunların türevleri takip etti.

Bilahare Romalılar, Bizanslılar, Çağdaş İranlılar (Sasaniler), Müslüman Araplar (Emeviler, Abbasiler), Moğollar (Çingiziler, Altınorda, İlhanlılar), Timurlular, Osmanlılar, Kırım Hanlığı ve nihayet kuzeyin büyük emperyalist devleti Rusya devreye girdi ve Kafkas milletini silah zoruyla itaat altına alıp bu necip milletin anavatanı Kafkasya’yı kalıcı olarak işgal etti.

Konuyla ilgili Türkiye’deki bilim çevrelerinin yeterince araştırma yaptığı söylenebilir mi?

Osmanlı Devleti zamanında Cevdet Paşa başta olmak üzere birçok Vakanüvis Kafkasya ile ilgili olarak eserlerinde rivayetlere ve kulaktan dolma bilgilere dayalı bilgilere yer vermişlerdir. Münhasıran Kafkasya’yı konu alan monografi şeklinde bir eser yoktur, varsa da ben ulaşamadım. Devlet-i Aliye zamanında Met Çunatuko İzzet Paşanın yazdığı “Kafkas Tarihi” isimli monografi ile Cumhuriyet döneminde yine asker kökenli İsmail Berkok’un kaleme aldığı “Tarihte Kafkasya” isimli monografi yazarların şahsi gayretlerinin eserleridir. Ancak her iki eserin de bilimsel araştırma yöntemiyle hazırlandığını söylemek mümkün görünmüyor. Zira imkânsızlıklar sebebiyle yeterli miktarda birinci ve ikinci el kaynaklardan yararlanamamışlardır.

Öte yandan Türk bilim çevreleri deyince ilk akla gelen kuruluşlar kuşkusuz üniversitelerdir. Turgut Özal zamanında başlatılan yeni üniversiteler kurma politikasına kadar 1970 yılında Dr. Cemal Gökçe tarafından hazırlanan “Kafkasya ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Kafkasya Siyaseti” isimli doktora tezinden başka akademik bir çalışma yapılmadığı kanaatindeyim. Eskilerde de kıpırdanma görülüyor ama özellikle yeni açılan üniversitelerde Kafkasya ile ilgili bir hayli yüksek lisans çalışması yapıldı, az da olsa doktora çalışmalarına da rastlıyoruz. Çok sayıda ilmi makale ve tebliğ metni yayımlanıyor. Bu nevi çalışmaları görmekten büyük memnuniyet duyuyorum. Şimdiye kadar yapılan akademik çalışmalar Kafkasya’nın belirli bir sorununa veya konusuna tahsis edildikleri için umumi Kafkas tarihi ihtiyacına cevap vermekten uzaktır. Temennim ve beklentim ehil bilim adamlarından oluşan bir heyet tekil edilerek ilmi yöntemle Kafkas tarihi yazılmasıdır. Lakin görünürde böyle bir ümit ışığı yok.

Piyasadaki tarih kitapları içerisinde Kafkasya konulu olanları nasıl değerlendirirsiniz?

Piyasada yer alan Türkçe yazılmış kitaplar arasında umumi tarihe adanmış biricik çalışma Mahmut Bi’nin ilk cildi 2007 yılında basılan “Kafkas Tarihi” isimli eseridir. 2011 yılında her iki cilt takım halinde yayımlandı. Yazar Türkçeye çevrilmiş yabancı kaynaklar ile Türkçe kaynakların neredeyse tamamını tarayarak kitabını hazırlamıştır. Bana göre tek eksiği dil sorunu sebebiyle Rusça kaynaklardan yararlanamamış olmasıdır. Buna rağmen aynı konuda kendisinden önce yazılan eserlerden daha güvenilir bir eser kaleme aldığını söyleyebilirim.

Diğer Türkçe eserlere gelince; bunların tamamı belli konulara (Nart Efsaneleri, Kafkas Kültürü, etnografisi, folkloru, vs.) tahsis edildikleri için bunları umumi tarihe yardımcı çalışmalar olarak değerlendirebiliriz. Hepsi de yararlı çalışmalardır. Tamamının ismini burada saymaya gerek yok. Tarih ağırlıklı çalışmalar genelde Çerkes tarihi, Dağıstan tarihi, Abhaz tarihi gibi alt etnik urukların tarihleri ile sınırlıdır. Ben şahsen etnik milliyetçiliği çağrıştıran bu gibi çalışmaları tasvip etmesem de ortaya konulan eserleri yararlı buluyorum. Bunlardan “Tarihte Kafkasya” (İ. Berkok), “Dağıstan ve Dağıstanlılar” (Ş. Erel), “Karaçay ve Malkar Türklerinin Faciası” (M. Aslanbek), “Karaçay-Malkar Türklerinde Hayvancılık ve Bununla İlgili Gelenekler” (R. Karça), “Kafkasya’nın Ticaret Tarihi” (A. Canbek), “Kafkasya ve Osmanlı İmparatorluğunun Kakasya Siyaseti” (C. Gökçe), “Hazar ve Karay Türkleri” (Çerkes kökenli yazar Şaban Kuzgun), Tarık Kutlu’nun eserleri, “Kafkasya Müridizmi” (Aytek Kundukh), “Dağıstan ve Laklar” (M. Ramazan), “Çerkes Tarihi” (Ersoy-Kamacı), üç ciltten oluşan “Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti 1917-1922 Kafkasya Dağlıları Birliğinin Kuruluşu” (Sefer E. Berzeg), Sefer Berzeg’in diğer eserlerinin tümü, Karaçay-Balkar ağırlıklı olmakla beraber Ufuk Tavkul’un tüm eserleri, keza Osman Çelik’in bütün eserleri, “SSCB Sonrası Dönemde Batı Kafkasya’da Sosyal Yapı ve Değişme Adıge Toplumu Örneği” yayımlanmamış doktora tezi (Fethi Güngör), “Rusya’nın Kafkasya’da Yayılma Siyaseti” (M. Budak), Çerkeslerin İslamlaşması (M. Özsaray), “Osmanlı Belgelerinde Kafkasya, Savaş ve Sürgün 1- 1781-1919” (M. Özsaray), “Mitoloji ve Nartlar” (Ö. Y. Özbay), “Kafkasya’da Rus Yayılmacılığı” (D. Çatalkılıç), “Osmanlı Belgelerinde Kafkasya-2 Kuzey Kafkasya İmamı Şeyh Şamil” (M. Özsaray), “Kafkasya ve Çerkesler” (Y. Bağ), “Türklerde ve Çerkeslerde İslam Öncesi Kültür Din Tanrı” (Y. Bağ), “Dünden Bugüne Kuzey Kafkasya” (Ö. Özbay), “Çerkes Töresi – Xabze” (K. Yılmaz), “Kafkas Halk Dansları Öğretim Yöntemi ve Teknikleri” (M.T. Koçkar), “Rus Yayılmacılığı Karşısında Kafkasya Müridizm Hareketi” (A. Akmaz), “Kafkasya’da Bağımsızlık Mücadeleleri ve Türkiye” (A. Saydam), “Elveda Çerkesya” (M. N. Çetinbaş) ve pek çok diğerleri…

Bütün bu eserler hakkında eleştirel yönden pek çok şey söylenebilir. Ancak şahsi kanaatime göre en kifayetsiz çalışmada da yararlanılacak ilginç bir bilgi bulunabilir. Bu itibarla çalışmaların tümünü faydalı buluyorum ve takdir ediyorum. Bundan sonra yapılacak çalışmaların (kaynakların çoğalması sebebiyle) daha da kaliteli olacağına inanıyorum.

Tercüme kitaplar hakkında da (kısaca) söz etmekte yarar vardır. Bunların en başta geleni John F. Baddeley’in “Rusların Kafkasya’yı İstilası ve Şeyh Şamil” isimli eseridir. Muhammed Takhir’ül-Karakhî’nin Arapça yazılmış [Bārikatü’s-Süyûfi’d’-Dağistâniyye fî Ba’zi’l Ğazavâti’ş Şâmiliyye] “Şamil’in Bazı Ğazavâtında Dağıstan Kılıçlarının Parıldaması” isimli tarihçesi vazgeçilmez birinci el kaynaktır. Eserin bir kopya nüshası Abdülhamid bin Abdullahe’ş Şekivî tarafından Osmanlı Türkçesine çevirilmiş ve Tahirü’l Mevlevî tarafından sadeleştirilmiştir. Diğer tercüme eserler arasında: “Çerkesya” (L. Lyulye), “Çerkes Soykırımı. Çerkeslerin 19. YY’da Kurtuluş Savaşı Tarihi” (A. Kasumov-H. Kasumov), “Türkiye, Rusya, Karadeniz ve Çerkezistan” (E. Spenser), “Rusların Kafkasya’yı İşgalinde İngiliz Politikası ve İmam Şamil” (N. Luxenbourg), “Çerkesya Seyahatnamesi” (Taitbout de Marigny), “Merkezi Gafgaz’ın Etnik Tarihi’nin Köklerine Doğru” (İ. Mızı-ulu), “Asâr-ı Dağistan” (Hasan al-Kadarî), “Sürgünde Kafkasya” (Çoklu yazar), “Kuzey Kafkasya Dağlılarının Özgürlük Uğrunda Mücadelesi -1917/1920-“ (A. Göyüşov), “Çerkeslerin Etnik Tarihi” (R. Betrozov), “Meotlar -Adıgelerin Ataları-“ (Anfimov-Autlev), “Cüce Evleri” (V. İ. Markovin), “Çerkesya’nın Ruslar Tarafından İşgali” (S. Esadze), “Abhazya Tarihi” (V. Beygua), “Çerkesler” (K. Natho), “Zafernâme” Nizamüddin Şâmî, “Kafkas-Rus Savaşında Çerkesler-Çeçenler-Kazaklar ve Gürcüler” (M. Wagner) ve diğerleri. Anılan tercüme eserlerin tamamını faydalı ve değerli buluyorum. Bu arada Kafdav tarafından Rusça’dan tercüme ettirilerek yayımlanan eserler arasında bir hayli birinci-ikinci el kaynak eser değerinde çalışmanın olduğunu da hatırlatmak isterim. Adı “Kafkas Araştırma Kültür ve Dayanışma Vakfı” olmakla beraber belirgin biçimde “Çerkesya” ve “Çerkesler” ağırlıklı yayın yapmasına rağmen Kafdav’ın çalışmalarını takdir ediyorum ve ismiyle uyumlu çalışmalar da yapacağını umuyorum.

Büyük devlet ve milletlerin Kafkas tarih yazımına olan etkileri ne boyutta?

Büyük devletlerin tamamının emperyalist yayılmacı ülkeler olduğunu söyleyebiliriz. Burada büyük sıfatı, toprak genişliği ve nüfus çokluğundan ziyade hem ekonomik hem de askeri yönden çok güçlü olma durumunu ifade eder. ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya ve Çin ezelden beri sömürgeci devletlerdir. Bunlar ele geçirmek istedikleri yerlerin ve oralarda yaşayan yerli nüfusun vaziyetini önceden ilmi araştırma maskesi altında bilim adamlarını göndererek barış ve dostluk havası içerisinde derinlemesine araştırırlar. Yerel yöneticiler ve nüfusun önde gelen şahsiyetleriyle dostluklar tesis ederler. Uygun zaman gelince de fiili işgal ve ilhak planlarını gerçekleştirirler. Küçük yarı-feodal devletçiklere bölünmüş Kafkasya, anılan emperyalist devletler için hedef bölgedir. Bunlardan Rusya en şanslı olanıydı. Konumu itibariyle Kafkasya’yı kuzeyden kuşatma imkânına sahipti. Diğerleri ise Osmanlı devleti ve İran devleti üzerinden hatta Rusya üzerinden bağlantı kurmak zorundaydılar. Çin devleti çok uzakta olduğu Kafkasya ile ilgilenmemiştir.

İlmi araştırmacı, dostluk elçisi, seyyah, tacir, resmi görevli, vs. sıfatlarla Kafkasya’ya en çok ajan gönderen devlet Rusya’dır. 18. yüzyıldan itibaren Kafkasya’yı Türkiye ve İran’dan koruma amaçlı (!) kaleler, palangalar, karakollar kurulmaya başladıktan sonra ajanlık görevi daha ziyade kabiliyetli subaylara verilmiştir. Bunların içinde teğmenlik’ten başlayıp generalliğe kadar yükselen subaylar vardır. Gürcü asıllı Semen Esadze ve F. F. Tornau bunların en önde gelenleridir. Rus ajanları Kafkas kabilelerini sosyal, kültürel, geleneksel hukuk, örf ve adetler, karşılıklı ilişkiler, sekenenin tarihsel kökenleri, alışkanlıklar, inançlar, akrabalık ve sülale ilişkileri, vs. yönlerden inceleyerek kayda geçirmişler, bunları önce rapor halinde resmi makamlar sunmuşlar, sonradan kitaplaştırmışlardır (kendileri veya başkaları tarafından). Anılan ajan-araştırmacılardan, bunların içinde ünlü alimler ve çok sayıda asker vardır, belli başlılarından bir kısmının sadece isimlerini vermek istiyorum. Merak edenler “Umumi Kafkas Tarihi’ne Giriş” isimli kitabımın her üç cildinin “Kaynaklar” listelerine kendileri ve eserleri hakkında kısa bilgi bulabilirler, aynı şekilde dipnotlarında da bilgi verilmiştir:  P.S. Pallas (bilim adamı), İ. F. Blaramberg (bilim adamı), S. M. Bronevskiy (bilim adamı), P. Uslar (bilim adamı), İ. G. Gerber (asker), L. L. Şteder (bilim adamı), A. V. Biryukov (asker), N. F. Dubrovin (asker-bilim adamı), N. D’yaçkov-Tarasov (etnograf), S. Esadze (asker), P. G. Butkov (özel grevli, bilim adamı), Klyuki-fon-Klugenau (asker), V. A. Geyman (asker), N. B. Golitsin (asker), A. Komarov (asker), M. B. Lobanov-Rostovskiy (asker), D. M. Milyutin (asker), A. A. Neverovskiy (asker, topoğraf, stratej), G.V. Novitskiy (asker, özel görevli topograf), M. Ya. Olşevskiy (asker, genel görevli), K. İ. Pruşanovskiy (asker, tarihçi), F. F. Tornau (istihbarat subayı), S. A. Tuchkov (asker, yazar), E. G. Veidenbaum (etnograf, tarihçi), N. A. Volkonskiy (asker, tarihçi), N. Yuriev (asker), A. P. Yermolov (asker), A. Zisserman (asker-tarihçi), vesaire.

Bunların çoğu asker kökenli olup görevleri icabı görev yaptıkları Kafkasya bölgelerinde yerel halklarla ilgili çeşitli konularda hazırladıkları raporları üstlerine sunmuşlardır. Sivil olanlar da Kafkasya’ya özel görevle gönderilmiştir. Anılan yazarların hatıralarını, kitaplarını, raporlarını okurken mutlaka eleştiri yöntemi kullanılmalı ve verdikleri bilgiler tarafsız kaynakların verdikleri bilgilerle teyit edilmelidir.

Yabancılardan da, genelde Avrupalı yazarlar, belli başlı olanlarını zikredelim. En eskiler genellikle Greko-Latin kökenlidir, İtalyan, Fransız ve Almanlar da vardır. Sonrakiler arasında öncülük Almanlara aittir: Giosafatte Barbaro, Ambrosio Contarini, İovan de Galonifontibus, J. Klaproth, Plano Carpini, L. Lyulye, Güldenstaedt. Karl Viktor Müllenhoff, Ya. Reyneggs, İ.P. Delpotstso (Rusya emrinde asker), Adolf, P. Berje, Friedrich. Bodenstedt, v.s. Osmanlı yazarı yoktur. Evliya Çelebi ile Kâtip Çelebi seyahatnamelerinde Kafkasya ve sekenesi ile ilgili kısa bilgiler vermişlerdir.

Her dönemin gelişmiş ülkeleri her nedense Kafkasya’ya büyük ilgi duymuşlar ve Kafkasya toprakları ile sekenesi hakkında bilgi edinmeyi adet haline getirmişlerdir. Antik Yunanlılardan günümüze kadar çok sayıda tarihçi, coğrafyacı, araştırmacı ve gezgin Kafkasya hakkında zaman zaman ayrıntılı bazen de kısa bilgi vermişlerdir. Monografi şeklinde kitap yazanlar da vardır. Antik yazarların isimlerini saymaya gerek yok. Rus tarihçi ve ansiklopedist Antik Greko-Latin kaynakları baştan sona kadar tarayarak onların eserlerinin İskitler ve Kafkasya ile ilgili bölümlerini büyük hacimli bir kitapta toplamıştır: В. В. Латышев “Известия древних писателей о Скифии и Кавказе”, V. V. Latyshev “Eski Yazarların Scythia ve Kafkasya Hakkında Bildirdikleri”.

Netice itibariyle hem ekonomik hem de ilim yönünden gelişmiş devletlere mensup bilginlerin ve araştırmacıların yazdıkları eserler Kafkas tarihi yazımına büyük ölçüde kaynak teşkil ederler. Onlardan yararlanmadan “Umumi Kafkas Tarihi” yazmak mümkün değildir. Eski çağları Antik Greko-Latin kaynakları, Asur kaynakları, Eski Ermeni ve Gürcü kaynaklarına başvurmadan da yazamayız. Sonrası da Arap, Fars, Çin, Avrupa ve Rus kaynakları taranarak yazılabilir. Yerel Arapça kaynaklar ile Türk kaynakları da taranmalıdır. Ben şahsen Umumi Kafkas Tarihi’ne Giriş isimli eserimi hazırlarken bütün bu kaynaklardan yararlanmaya azami gayret sarf ettim. Çoğundan doğrudan bir kısmından da dolaylı olarak istifade ettim.

Kafkas halkları arasında gelişen mikro milliyetçi fikirlerin Kafkasya tarih yazımını etkilediğini düşünüyor musunuz?

Moda deyimiyle mikro milliyetçilik ezelden beri Kafkas halklarının birlik teşkil etmelerine imkân vermeyen iki büyük engelden biridir. Diğeri ise önceleri savaşçı göçebe kavimler sonra da emperyalist devletlerin Kafkasya’yı sürekli işgal altında tutmalarıdır. Böyle bir çıkmaz sokak dünyanın hiçbir bölgesinde görülmemiştir. Buna rağmen Kafkas milletinin benliğini koruması inanılmaz bir olaydır. Mikro milliyetçilik veya alt kimlik milliyetçiliğini Kafkas halklarına dayatan güç de emperyalist Rus yönetimidir, bu sadece müşterek tarih yazımını engellemekle kalmamış kültür, dil, ekonomi, birlikte yaşama ülküsü, mensubiyet duygusu, karşılıklı evlenme gibi ulusal değerleri de tahrip etmiştir. Ne yazık ki bu tahribat anavatanda yaşayanlar arasında tamiri çok zor bir hal almıştır.

Diasporada böyle bir ayırımcılık hiç yoktu, mensubiyet duygusu tek başına Kafkas göçmenlerini birbirlerine bağlıyordu. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra oradaki tefrika muhacerette yaşayan Kafkasları özellikle de gençleri derin biçimde etkiledi. İnternet çöplüğünde bu etkinin husumet derecesine yükselmiş örneklerini derin üzüntü içinde görüyoruz.

Sadece dil-lehçe farklılığına dayanan bu çarpık milliyetçiliğin etkisi altında alt etnik topluluklarının tarihi yazılıyor: Lezgi tarihi, Lak tarihi, Avar tarihi, Kumuk tarihi, daha alt grupların bile tarihleri yazılmış, Çeçen tarihi, İnguş tarihi, Kevsur tarihi, Oset tarihi, Malkar tarihi, Karaçay tarihi, Kabardey tarihi, Besleney tarihi, Abazin tarihi, Noğay tarihi, yok edilen Çerkes tarihi, Vubıkhların tarihi ve diğer farklı şive konuşan küçük grupların tarihleri. Lehçeden geçtik, sülaleler bile devreye girmiş durumda, say sayabildiğin kadar. Bu korkunç ayırımcılık çemberinin kırılması hem anavatanda hem de muhacerette tüm Kafkas aydınlarının el birliği, tefekkür birliği yaparak çalışmaları gerekmektedir. Elektronik çağda bağlantı kurmak fevkalade kolay hale gelmiştir.

Bütün bu açıklamalarımla “Kafkas halkları arasında gelişen mikro milliyetçi fikirlerin Kafkasya tarih yazımını etkilediğini düşünüyor musunuz?” sorunuza fazlasıyla cevap verdiğimi düşünüyorum. Aslında Kafkas tarihi yazmanın önündeki en büyük engel alt etnik milliyetçiliktir.

Genç araştırmacılara Kafkasya çalışmaları alanında tavsiyeleriniz ne olur?

Her şeyden önce ilmi çalışmalara dayalı yerli-yabancı ilk-el ve ikinci-el kaynakları, internet başta olmak üzere, basılı kitaplar, arşiv belgeleri, yayımlanmamış tez çalışmaları, ilmi konferans bildirileri, vs. gibi çalışma ürünlerini toplamaları gerekir. Zamanımızda kütüphanelerde oturup ilgili kitapları çıkartıp onlardan not almak zaman israfıdır. Yabancı dildeki kaynakların ilgili bölümleri mutlaka tercüme ettirilmelidir. Zira bir şahıs üç-dört yabancı dile hâkim olamayabilir. Google Translate’ten de yararlanmak mümkündür, ama bunun için konuya yeterince hâkim olmak gerekir, aksi takdirde hataya düşülebilir. Konu hakkında bilgi sahibi kişilerden yardım istemek de önemli bir araçtır. Kaynaklarda verilen bilgiler birbirleriyle karşılaştırılıp bir sonuca varılmalı, sonra eleştirel olarak değerlendirilmeli, en sonunda kişinin kendi görüşü yansıtılmalıdır. Kafkasya konusu çok eski olmasına rağmen Türkiye’de ne yazık ki bâkir durumunu korumaktadır. Araştırmaya ve ciddi kaynaklara dayalı olmayan kitapların ve makalelerin değeri yoktur. Bunlardan yararlanmamaya özen gösterilmelidir. Üniversitelerde de Kafkasya mevzuuna hâkim olan akademisyenler yok denecek kadar azdır, onlar da Kafkas kökenli az sayıda bilim adamlarıdır.

Bu arada beni rahatsız eden bir durum vardır. Bu sözümü kimse üzerine almasın ama Kafkasya konusunda kitap ve makale yazan Kafkas kökenli genç yazarlar arasında izahı mümkün olmayan bir kıskançlık vardır. Kafkasya konusunda bir kitap, birkaç risale ve birkaç yazı yazan kimse kendisini Kafkasolog görmeye başlıyor. Sonradan başkaları aynı konularda daha kaliteli eser ortaya koyduklarında sevinecekleri yerde nedense hasetlenip sessizliğe bürünüyorlar. Bir de Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra, yani anavatandakilerle fiili bağlantı kurulduktan sonra bazı gençler mahalli dillerde yayımlanan ve ilmi değeri olmayan kitapları ve makaleleri toplayıp bunlara dayalı yazı yazmaya hatta kitap kaleme almaya başladılar. Hatta bunlardan yararlanarak yüksek lisans tezi yazanlar da var. Tez incele heyetleri Kafkasya konusunda bilgi sahibi olmadıkları için bu basit çalışmaları başarılı bulup onaylıyorlar. Genç araştırmacılara tavsiyem öncelikle birbirlerini kıskanmasınlar, bilakis bilgi alışverişinde bulunsunlar. Kafkasya’da Sovyetler Birliği zamanında ayırımcılığı körüklemek için mahalli dillerde; Avarca, Çeçence, Karaçayca, Çerkesçe, Abazaca vesaire yazılan kitapları makaleleri kaynak olarak kullanmasınlar. Roman, hikâye, vs. edebi eser yazmak isteyenler bol bol yararlanabilirler.

Son tavsiyem, genç araştırmacılar aralarında konu taksimi yaparak daha çok inceleme-araştırma yapsınlar ve daha çok eser ortaya koysunlar.

 “Umumi Kafkas Tarihine Giriş” serisinin devamı olacak mı? Veya başka yazdığınız yayımlanacak eserleriniz var mı?

Olması gerekir. Mesela, Kafkas sürgünleri konusu bir cilt, 1864’ten Bolşevik İhtilaline kadar geçen zaman bir cilt, Sovyetler Birliği dönemi bir cilt, Sovyetlerin dağılmasından günümüze kadar olan dönem de bir cilt olarak yazılabilir. Böylece dizi tamamlanmış olur. Ama bunu genç araştırmacılar yapmalı. Benim böylesine geniş bir çalışmaya girişmemin yarıda kalması muhakkaktır. Çalışma yapacaklara kaynak yardımı yapabilirim. Tenezzül edip danışan olursa severek yardımcı olurum.

[1] Том I: История народов Северного Кавказа с древнейших времен до конца XVIII в. (Cild 1: Kuzey Kafkas Halkları Tarihi-Eski Zamanlardan 18. YY’a Kadar); Том II: История народов Северного Кавказа (конец XVIII в. – 1917 г.) [(Cild 2: Kafkas Halkları Tarihi-18. YY’dan 1917 Yılına Kadar)]; üçüncü cildin basılıp basılmadığı hakkında bilgi edinemedim. Muhtemelen Sovyetler Birliği’nin dağıldığı kargaşa dönemine rastladığı için yayımlanmamıştır. İçeriği gerçek dışı ve yanlı bilgilerle dolu olduğu için sonradan da basılmamış olabilir diye tahmin ediyorum.

Том I: История народов Северного Кавказа с древнейших времен до конца XVIII в. (Cild 1: Kafkas Halkları Tarihi-Eski Zamanlardan 18. YY’a Kadar);