Vatikan’ın IŞİD korkusu

Vatikan’ın Dışişleri Bakanı konumundaki Başpiskopos Paul Gallagher, IŞİD’e devlet statüsü verilmemesi gerektiğini söylüyor.

IŞİD bir sene önce, 6 Ağustos’u 7 Ağustos’a bağlayan gece, Ninova Hıristiyanlarını evlerinden çıkararak Irak Kürdistanı’na tehcir etti. Bugün hala bu insanların çoğu çok zor şartlar altında yaşıyor. Radio Vaticana’nın bildirdiğine göre, Keldani Patriği Luis Rafael Sakov, Papa Françis ve dünya piskoposlarına bu trajediyi unutmamaları yönünde çağrıda bulundu. Patrik Sakov, “Dünya Hıristiyanlarına sesleniyorum. Musul felaketinin ardından 7 Ağustos 2014’de Ninova’daki  Hırıstiyan köylerinin ele geçirilmesinin birinci yıldönümünde hepinizi bize katılmaya çağırıyorum” açıklamasında bulundu. Özerklik yönetimi, cihatçılardan kurtulan dini ve etnik azınlıklara ciddi yardımda bulundu. Açıkçası her şey yolunda gitmedi. Metrekare başına on binlerce mültecinin düştüğü Irak’ta, yerli Kürt vatandaşlarla çekişmeler yaşandı. Ama o anda ölüm tehdidi altında bulunan insanları kabul etmek doğru bir karardı. Bir yıl aradan sonra Türkiye’nin PKK kamplarına yaptığı hava saldırısı Ninova Hristiyanlarının işini daha da zorlaştırdı. Suriye-Türkiye sınırında bulunan Dohuk şehri piskoposu Rabban el-Kas hava saldırısını eleştiren açıklamalarda bulundu. Papalık’a bağlı, misyoner faaliyetleri ile ünlü AsiaNews’in yaptığı açıklamaya göre, Rabban el-Kas, yerli halk ve Hıristiyan mültecilerin yaşadığı korkudan dolayı bombardımanın son bulması için Ankara’ya uluslararası baskı yapılması talebinde bulundu.

Orta Doğu’da dini ve etnik azınlıklar yaşadıkları felaket altında eziliyor ve durumları hiçiyiye gitmiyor. 2011’den beri Suriye’deki savaş devam ediyor. Amnesty International umzanı Endrü Gardner, Türkiye’ye göç eden Suriyelilerin önemli bir bölümünün Suriye’ye geri dönemediklerini söylüyor ve Ankara’yı onların geleceğini düşünmeye çağırıyor. Gardner’e göre, Ankara “IŞİD’in Türkiye’deki Suriyeli göçmenlere yapacağı saldırılara karşı önlem almalı”. New York BM ofisi Vatikan temsilcisi Başpiskopos Bernardito Auza ise Birleşmiş Milletlere, mültecilere yardım konusunda asıl yükü taşıması gerekenin Lübnan ve Ürdün olduğuna dikkat çekerek müracaatta bulunuyor. Katolik misyonerler mültecilere ayni ve nakdi yardım yapmakla ilgileniyorlar. Ancak bunlar kalıcı çözümler değil ve Hıristiyan toplumunun kalkınmasına yardımcı olmuyor. Katolik uzmanların tespitine göre, tehcirden dolayı Hıristiyan kamplarında oluşan kalabalık, tıpkı 1948 İsrail işgalinden sonra yaşandığı gibi, örgütlü siyasi suçlara gebe.

Orta Doğu’da Hıristiyan varlığının yok olmasına izin vermemek için, yerel dini liderler ve Vatikan, hem bölge ülkelerine hem de ABD, Avrupa ve Rusya gibi dış güçlere yardım için başvurmalılar. Ancak var olan siyasi çekişmeler, herkesin uzlaştığı bir planın hazırlanmasına ve hayata geçirilmesine engel oluyor. Mesela, Ortadoğu’da Hıristiyan bir özerk bölgenin kurulması, bu bölgeyi ise uluslararası özel bir askeri birliğin muhafaza etmesi planı gibi. Suriye Milli Konseyi Başkanı Bassam İshak, bu planı, BM Güvenlik Konseyi üyesi dört ülkenin (ABD, İngiltere, Fransa ve Rusya) temsilcileri ile yaptığı toplantıda ileri sürdü. Ancak Türkiye, İran, Suudi Arabistan ve Suriye buna karşı çıktı. Ortadoğu Hıristiyanları Batılı ülke yönetimlerine, azınlıkların göçünü organize etmeleri yönünde bir talepte de bulunamıyorlar. Gerçi şu günlerde, Philadelphia’da basın toplantısında konuşan Erbil Keldani Başpiskoposu Başar Varda ve Halep’in Melkite Başpiskoposu Jan-Kleman Janbar, Amerikan yönetimini yine ayrımcılık yapmakla suçladı. Janbar, basın açıklamasında, “İnsanlarımız bize soruyor; ABD bize neden vize vermiyor? ABD’de bulunan bir çok Hıristiyan kuruluşu, Washington’dan bu yönce bir adım atmasını isterken, Beyaz Saray’ın göç politikasını değiştireceğini sanmazdım” dedi.

Bu durumda Ortadoğu Hıristiyanlarının yapabileceği tek şey, ya IŞİD ile mücadelede Batı’nın diğer güçlerle uzlaşmasını beklemek ya da önceki statükoya benzer bir gücün Suriye’de kurulmasını beklemek oluyor. Başka bir girişim ise şimdilik sadece Suriye’ye yönelik olarak, İran’dan geldi. Ağustos başında Suriye Dışişleri Bakanı Valdi Muallem Tahran’a ziyarette bulundu. Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani dahil üst düzey isimlerle müzakerelerde bulunan Valdi Muallem, aynı zamanda Orta Doğu Rusya özel temsilcisi, RF Dışişleri Bakan Yardımcısı Mikhail Bogdanov ile de görüştü. Maullem İran’ın başkentinden Umman’a gitti. Ortadoğu’da yayın yapan haber ajanslarının verdiği bilgiye göre, Maullem’in Tahran ziyareti, İran’ın Suriye’deki iç savaşa son verilmesine dair ilan ettiği plan ile aynı zamana tesadüf etti. Plan “acilen ateşkes, merkezi bir hükümetinin oluşumu, uluslararası gözlemciler gözetiminde seçimlerin yapılması ve dini, etnik azınlıkların haklarının garanti altına alınması” gibi adımları ihtiva ediyor. Bundan bir fayda çıkar mı söylemek zor, ama planın hayata geçirilmesi durumunda Suriye’deki Hıristiyanların durumu biraz daha iyi olabilir.

Bu arada Vatikan Dışişleri Bakanı konumundaki Başpiskopos Paul Gallagher, Katolik İtalyan gazete Vatican Insider’a verdiği röportajda, devlet statüsü verilmemesi gereken IŞİD’in yapması muhtemel terör faaliyetlerine karşı Avrupa’yı uyarıyor. Vatikan bugüne kadar, IŞİD’in devlet statüsü kazanması ya da bölgesel hak iddia etmesi ile ilgili bir açıklamada bulunmamıştı. Dolayısıyla, Vatikan ya konjonktüre göre konuşuyor ya da Avrupa gibi bazı dış güçlerin, IŞİD ile yürüttüğü müzakereler konusunda ipuçları veriyor. Son tahminim kulaklara inanılmaz geliyor. Ama son zamanlarda Ortadoğu’da inanılmaz olan hiç de imkansız değil.

Kaynak: Regnum.ru

Çeviri: Ajans Kafkas