Altay Tayfun Özcan ile Hazarlar üzerine söyleşi

Hazarlar tarihte Kafkasya’da istikrarlı bir düzen oluşturabilmiş dikkat çeken bir topluluk. Ancak ne yazık ki sadece “Yahudi olan Türkler” diye anılıyorlar. Kafkas sıradağlarının kuzeyi ve güneyinde ticareti geliştiren ve refahı artıran Hazarlar, aslında günümüzde bölge halklarına ciddi mesajlar veren ve daha fazla araştırılıp anlaşılması gereken bir yapı inşa etmişlerdir. Bütün bu konuları konunun uzmanı Altay Tayfun Özcan hocayla konuşmak istedim, sağ olsun oldukça yoğun bir döneminde değerli vakitlerini ayırdılar ve aşağıdaki metin ortaya çıktı. İlgililere sunulur.

Hazarlar üzerine çalışma fikriniz nasıl doğdu?

Hazarlar benim tarih lisans günlerimde çok ilgimi çeken bir halktı. Devletlerinin çok yönlü ilişkileri, bölgesinde taşıdığı önemi, tarihi süreç içerisindeki yeri gibi hususlar. Sonrasında yüksek lisans sürecinde bu devletin Bizans İmparatorluğu ile ilişkileri konusunda bir çalışma yapmak da mümkün oldu. Ancak sonrasındaki süreç beni daha farklı bir konuya yöneltti ve Moğollar üzerine bir çalışma yaptım. Elbette bu sırada ve sonrasındaki aşamada Hazar Kağanlığı konusuna bir daha dönemedim. Ta ki 2016’da yüksek lisans tezimi kitaplaştırmaya karar verene kadar. Ancak bu karar sonrasında Hazar Kağanlığı’nın genel siyasi tarihini, bilhassa da komşularıyla ilişkilerini ele aldığım bir kitap kaleme almak fikrine dönüştü. “Hazar Kağanlığı ve Etrafındaki Dünya” işte bu şekilde ortaya çıktı diyebilirim. Ancak, Moğol tarihi konusunda uzmanlaşmışken yeniden Hazarlara dönüşüm elbette sadece yüksek lisans tezimi değerlendirmekle ilgili değil. Türkiye’de Hazar tarihi konusunda bizzat Türk akademisyenler tarafından bazı çalışmalar yapılmışsa da bunlar nitelik açısından yeterli bir seviye değildi. Dahası bu çalışmalar içerisinde Hazar tarihine adeta yapışıp kalmış gerçekle ilgisi olmayan birtakım algılar da takip ediliyordu. Ben Hazar tarihini bir raya sokmaya çalıştım. Ancak hala bir süreç içerisindeyiz. Hazarlar başlıklı kitap da bu sürecin bir eseri. Burada genel okuyucuya hitap eden bir dil takınmaya çalıştım. Ümit ediyorum ki bu dil hem okuyucu üzerinde hem de ilham almasını beklediğim genç tarihçiler üzerinde bir tesiri olabilir ve hep birlikte bu gizemli tarihi keşfetme yolunda ilerleyebiliriz.

Altay Tayfun Özcan’ın Kronik Kitap’tan çıkan çalışması

Hazarları nasıl tanımlamak gerekir? Hazarlar kimdir?

Hazarlar muhtemelen 570’li yıllarda Göktürklerin İpek Yolu’nu Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçirmek tasarıları sırasında İtil Irmağı’nın batısındaki bölgede faaliyet gösterdikleri sırada buraya gelmiş, getirilmiş bir Türk boyuydu. Dillerinin Türkçe olduğu hususunda bir şüphe yok. Kullandıkları unvanlara bakıldığında onların Göktürklerin bir devamı olduklarına da şüphe yok. Ancak şüphesiz ki Hazarlar adıyla andığımız halk içerisinde kendilerinden önce buraya geçmiş Sibirler veya Bulgarlar gibi çeşitli Türk dilli halklar da vardı.

Hazarlar ile ilgili spekülasyon yapılan konu Yahudilik meselesi olsa gerek?

Evet, Hazar adı anıldığı anda onların ortaya koydukları tarih göz ardı edilerek sadece bu husus dile getiriliyor. Ben buna pek çok yerde karşı çıktım ve bu tarihin sadece bu noktaya indirgenmesinin Hazarlara yapılan büyük bir haksızlık olduğunu ifade ettim. Halbuki Hazarlar noktasında en çok dikkat edilecek husus onların ortaya koydukları uluslararası ticaret ve bunun neticesinde kendisini gösteren medeni hususlar. Düşünebiliyor musunuz Pekin ile Constantinopolis arasında veya İsveç ile Hindistan arasında daha 8. yüzyılda veya 9. yüzyılda müthiş bir ticaret aksının olduğuna. Tang hanedanlığı devrinde yapılmış bir ayna Hazar dönemi Kafkasyası’nda çıkıyor veya Hindistan’da yapılmış bir Buda heykeli İsveç’te bulunuyor. Yahut aynı yerde üzerinde Arapça yazılı bir kumaş. Samani sikkelerinin Letonya’dan İngiltere’ye kadar geniş bir alana yayılması. Bu müthiş bir şey ve tam olarak bir global çağ demek. Bunu Hazarlar yarattı. Bu devlet için öne çıkarmamız gereken bence asıl bu ve daha başka hususlar. Museviliği benimsemelerinin ilginçliği biraz da onların tarihini gölgeliyor gibi.

Hazarların bulunduğu coğrafya

Musevilik sonradan kabul edilen bir inanç mı? Kimi Hazarların bu dini kabul etme nedeni neydi?

Hazarlar 860’larda Museviliği kabul ettiler. Bu konuda pek çok spekülasyon yapıldı. Hazarların Müslüman olurlarsa Abbasilerin kontrolüne girebilecekleri, Hristiyan olurlarsa da Bizans İmparatorluğu’nun etkisine girebilecekleri gibi. Bu çok saçma bir değerlendirme. Çünkü kendi dinleri zaten onlara, eğer böylesi bir tesirden kurtulmak istiyorlarsa zaten sağlıyorlardı. İçinde bulunmadıkları bir tesirden kurtulmak için niçin bir başka dine inansınlar. Hazarların Museviliği kabulleri konusunda somut bir neden yok. Bunu ancak mantıki birtakım hususlarla izah edebiliriz. Ben bunun o dönemde uluslararası ticarette etkin olan Musevi ticaret örgütü Rahdani tüccarlarıyla ilişkilendirmek eğilimindeyim. Hazarlar kendilerini bu ticaret yoluna eklemlemek için, daha uzak ülkelerle ticaret yapmak için Museviliğe hanedan ve bürokrasi sınıfı olarak geçmiş olabileceklerini düşünüyorum.

Hazarlar başka hangi dinlere inanıyorlardı?

Hazarların başlangıçta inandıkları din büyük oranda geleneksel dinleriydi şüphesiz. Ancak zaman içerisinde ticaretin ve uluslararası ilişkilerin yaygınlaşmasıyla Hazarlar kendi topraklarına ulaşan dinlerle de temas kurdular. Müslümanlık ve Hristiyanlık halkın önemli bir kısmının inandığı bir din olarak kendisini gösteriyor. Bilhassa da Müslüman yazarlar 900’lü yılların başlarındaki durumu tasvir ederlerken Hazarların önemli bir kısmının Müslüman olduklarını, bunu Hristiyan ve eski dinlerine inananların takip ettiğini ifade ediyorlar. Bunu sadece hükümdar ve bürokrasi sınıfı ile halkın az bir kısmının inandığı Musevilik takip ediyordu. Ancak bu kesim de sonraki yıllarda durum öyle gösteriyor ki Müslüman oldular. Nitekim devletin gücünün tükendiği yıllarda Harezm askeri gücüne olan ihtiyaç onların dini kararlarını da şekillendirdi.

Hazarlara ait bulunan parada Arapça “Musa, Allah’ın elçisidir” ifadesi yazıyor

Arapların veya bir başka deyişle İslam ordularının ilk defa Kafkasya’da Hazarlar tarafından durdurulması nasıl gerçekleşti? Bunun sonuçları ne oldu?

Hazarların ve Arapların Kafkasya macerası eş zamanlı olarak başladı. 640’larda Araplar Kafkasya’ya geldiğinde Kafkasya’nın kuzeyinde de Hazar Kağanlığı oluşum süreci içerisindeydi. Ancak birbirleriyle ilk temasları 652’de Arapların Belencer üzerine yürümeleri sırasında oldu ve kendi egemenlikleri altında bulunan kenti korumak niyetinde olduğu anlaşılan Hazar Kağanı Müslüman ordusuna ağır bir hezimet yaşattırdı. Uzun yıllardır zaferden başka bir şey bilmeyen Araplar için başkomutanları Selman b. Rabia’nın da ölümüyle neticelenen bu yenilginin şaşırtıcı olduğunu, dahası ürkütücü olduğunu söylemeye bile gerek yok. Dahası bu korku sadece Kafkasya’da dolaşmıyordu, Arap şehirlerinin sokaklarında hatta Halife Osman’ın ikametgahında bile dolaşıyordu. Halife Osman’ın yenilgi haberi üzerine uyuyamadığının ifade edilmesi bu noktada önemli. Ancak tabii ki bu yenilgi bir son değildi, aksine iki siyasi güç arasında sürecek 80 yıllık bir savaşın başlangıcıydı. 80 yılı büyük mücadelelerin, her iki tarafın zaferleriyle yenilgileriyle şekillenen bir süreç bu. Araplar şüphesiz ki Belencer’de güçlü bir düşmanla karşı karşıya bulunduklarını anlamışlardı. İlerleyen yıllar da bunun iyice kanıksandığı yıllar olacaktı. Zaferden zafere koşan bir ordu için bu şüphesiz ki alışılmadık bir gelişmeydi. Hazar sınırlarını Arap fetihleri içerisinde farklı bir yere koymak gerekiyor.

Hazarların hakim olduğu coğrafyada Kafkas halklarıyla nasıl bir ilişkisi vardı?

Hazarlar Gürcülerden Ermenilere, Kaytaklardan Lezgilere, Alanlara ve Çerkeslere varıncaya kadar Kafkas halklarıyla bir tarih yaşadılar. Bu konuda ne yazık ki bilgilerimiz genel itibari ile parça parça. Ancak bu parçalar geneli hakkında bilgi veriyor. Mesela Arap saldırılarına karşı bölge ahalisinin Hazarlara bağlılığı veya Bizanslılara karşı bağımsızlıklarını elde etmede Hazar yardımını talep etmeleri gibi hususlar bize Kafkas halkları ile Hazarlar arasındaki ilişkilerde ortak bir ritim ve yaşama kültürü yaratıldığı noktasında önemli ipuçları sunuyor. Dahası Kafkasya Hazarlar sayesinde uluslararası ticaretin de odak noktasında bulunuyordu. Buradaki kentlerle ilgili Rus ve Gürcü bilim insanlarının yaptıkları arkeolojik incelemeler Kafkasya’nın Çin’e kadar uzanan geniş bir iktisadi havuzdan beslendiğini gösteriyor. Bilhassa Humara kenti ve çevresindeki alan bu ticarette gerçekten mühim bir noktada bulunuyordu. Ancak bu hususlar biraz da benim incelemelerim dışında kalan yeni araştırmalarla derinleşecek türden meseleler. Bunları ortaya koymak gerekiyor.

Altay Tayfun Özcan’ın Selenge Yayınları’ndan çıkan çalışması

Kafkasya’daki halklar arasında kökenleri Hazarlara dayanan topluluklar bulunuyor mu?

Şüphesiz varlar. Ancak Hazarlar kendi etnik birlik ve bilinçlerini kaybetmiş bir topluluk. Bugün onların varlığını arayabileceğimiz yerler yer isimleri.  Bunlardan bazıları unutulmuş olduğu açık. Mesela Kartlis Chroveba’da Hazarların 670’lerde Bulgarlardan aldıkları sahanın içinde yer alan Kuban Irmağı Hazareti adıyla geçiyor. Bugün bu ad bilebildiğim kadarıyla yok. Anadolu’da Hazar adıyla ilişkilendirilebilecek bazı adlar var. Mesela Çemişkezek ilçesinde Hazari (şimdi Anıl), Maden ilçesinde Kazar (şimdi Akboğa), Artvin’de Hazor (şimdi Hızarlı), Van’da iki farklı Hazara’dır (şimdi Karaboyun ve Kırkçalı) gibi yerler. Kafkasya’da bunların sayısının daha da fazla olduğunu umabiliriz. Ama umut ancak bilimsel incelemelerle bir neticeye ulaşabilir. Çeşitli kaynaklardan olduğu kadar günümüzde de bir yer adları arayışı içine girmeliyiz. Gençlerden beklediğimiz araştırmalardan birisi de bu. Sadece Kafkasya ve Hazarlar özelinde değil. Genel olarak yer isimleri konusunda zayıfız ve bu eksikliği gidermek gerekiyor.

Hazarlardan günümüze kalan miras nedir? PaxHazerica, ticaret, sanat, ekonomi, savaş, bölgedeki istikrar, Kuzey Kafkasya ve Güney Kafkasya arasındaki uyumun refahı getirmesi gibi.

Çok doğru bir yöne sevk ediyorsunuz beni. Evet bence sizin sorunuzun içinde gizli olan şey uyum. Hazar Kağanlığı’nın bölgede yarattığı iktisadi refah ve sosyal bünye ile ters düşmediği anlaşılan uyumu günümüz için özlenen bir altın çağ olabilir.

Hazarlar dönemine ait yerleşim biriminde yapılan arkeolojik kazılar

Hazar ve Kafkasya araştırmalarının yeterli olduğunu düşünüyor musunuz? Bölge neden çalışılmalı? Tarihten günümüze Kafkasya’nın önemi nedir?

Türkiye’de genel olarak tarihçilik farklı bir eşikte bulunuyor. Artık pek çok araştırmacı var ve üzerinde pek çalışılmamış konular, sahalar arayarak incelemelerde bulunmak istiyorlar. Kafkasya tarihinin farklı evreleri araştırmaların ilgisini çekecek dönemler olduğunu düşünüyorum. Türk tarihinin şekillendiği noktalardan birisi bu bölge ve İskitlerden Hazarlara ve sonrasındaki dönemlere kadar Türk dilli halkların yerleştikleri, yurt tuttukları bir saha burası. Şu anda ne yazık ki yeterli düzeyde araştırıldığını söyleyemeyiz. Biraz önce ifade etmeye çalıştığım yer adları meselesi bir örnek. Bu tür konuların çoktan halledilmesi gerekirdi. Bu açıdan geçmişi yargılıyoruz, ama yargılanan olmamak için daha çok çalışma yapmamızın bilincinde olmamız gerekiyor.

Eklemek istediğiniz birkaç cümle daha alabilir miyiz?

Son sözlerim tarih öğrencilerine yönelik olsun. Kafkasya tarihinde Rusça, Gürcüce veya Ermenice öğrenerek yapılacak çok işlerin olduğunu ifade etmek istiyorum. Bilhassa arkeolojik veriler ve sosyal antropoloji incelemelerinin dilimize kazandırılması ve analizi önemli. Bu konularda kendilerinin katkılarını bekliyoruz.