Ceyhun Aşirov ile İkinci Karabağ Savaşı üzerine söyleşi

Geçtiğimiz yıl Azerbaycan ile Ermenistan arasında 27 Eylül-10 Kasım tarihlerinde meydana gelen İkinci Karabağ Savaşı aslında Kafkasya’nın her an karışabilme potansiyelini iyi bir şekilde anlatmıştı. O dönem Türkiye’den bölgeyi takip eden az sayıda uzman vardı. Dolayısıyla çatışmaları ve savaşı öngören, doğru analizler geliştirebilen kimse olmadı. 2008 yılında yaşanan Güney Osetya Savaşı’ndan sonra Kafkasya bir biçimde Türkiye’nin gündeminden çıkmıştı. İkinci Karabağ Savaşı ile net bir biçimde görüldü ki Kafkasya her zaman Türkiye’nin gündeminde yer alması gereken bir bölge.

Bütün bu nedenler dolayısıyla savaşın yıl dönümünde Ceyhun Aşirov ile İkinci Karabağ Savaşı ile ilgili bir söyleşi yapmak istedim, sağ olsun değerli vakitlerini ayırdılar ve ortaya; Karabağ’daki mevcut durum, Aliyev iktidarının potansiyeli, Paşinyan yönetiminin söylemleri, Rusya’nın bölgeye askeri birlikleriyle yerleşmesi, Azerbaycan ve İran arasındaki gerginlik, Ermenistan ve Türkiye ilişkileri, Türkiye’nin Kafkasya’ya olan ilgisi gibi birçok konuya değindiğimiz bir metin ortaya çıktı. İlgililere sunulur.

Azerbaycan’ın sınırları

İkinci Karabağ Savaşı’nın birinci yıl dönümünde Karabağ’daki mevcut durumu ve Kafkasya’ya olan etkilerini anlatır mısınız?

Öncelikle şunun altını çizmek gerekiyor, güney Kafkasya’da dengeler ciddi anlamda Türkiye ve Azerbaycan’ın lehine değişmiş durumda. Türkiye uzun yıllar bölgeden bilinçli olarak uzak tutuldu. Tabii kültürel, eğitim, ticaret gibi alanlarda Türkiye her zaman sahadaydı ama stratejik ve askeri açıdan özellikle coğrafyanın kaderini ilgilendiren meselelerden hep uzak tutuldu. Örneğin Birinci Karabağ Savaşı’nda Azerbaycan toprakları işgal edilince ateşkes yapıldı ve Karabağ sorunun çözümünden sorumlu, bir nevi hakem konumunda olan Rusya, ABD ve Fransa’nın eş başkanlığında Minsk gurubu oluşturuldu, fakat Türkiye bu gruba alınmadı ve yıllarca Karabağ masasında Türkiye olmadı.

Şimdi geldiğimiz noktada Türkiye, İkinci Karabağ Savaşı’nın kaderini değiştirecek şekilde sahada yer aldı ve bu durum bölge halkları tarafından görüldü. Dolayısıyla 30 sene sonra Türkiye’nin bölgedeki konumu ve önemi daha belirgin oldu ama bu o demek değil ki her şey güllük gülistanlık. Geçmişe baktığımız zaman Azerbaycan topraklarının işgal altındaki yüzde 20’lik bölümünün büyük bir kısmı işgalden kurtuldu, yaklaşık olarak yüzde 75’i. Azerbaycan ordusu ve Azerbaycan Türkleri yıllardır o yenilmişlik sendromunu üzerinden attı ve bir özgüven oluştu. Ama Rus ordusunun barış gücü altında Azerbaycan troklarına gelmesi, başta Hankendi, Hocalı, Askeren, Hocavend, Ağdere gibi ilçelerin Ermenistan güçlerinin kontrolünde kalması, Zenger yolunun açılmaması ve Azerbaycan-Ermenistan arasında devlet sınırlarının net olarak belirlenmemesi çözülmesi gereken sorunların başında geliyor.

İkinci Karabağ Savaşı sırasında Cebrayıl’a asılan Azerbaycan bayrağı

Azerbaycan’ın tam olarak istediğini aldığını söyleyebilir miyiz?

Yukarıda da bahsettiğim gibi 30 sene Azerbaycan toprakları işgal altındaydı ve Azerbaycan halkının talebi ve uluslararası hukukun gerekliliği Dağlık Karabağ ve etrafının işgal altından tam olarak kurtulmasıydı. Adalet, hukuk ve beklenen buydu ama 44 günlük İkinci Karabağ Savaşı’nda tam olarak bu gerçekleşmedi. Yani işgal altındaki toprakların yüzde 75-80’i kurtarıldı. Geri kalan Hankendi, Hocalı Askeren, Ağdere gibi bölgeler hale karşı tarafın kontrolünde.

Azerbaycanlılılar İkinci Karabağ Savaşı zaferini kimin hanesine yazdı? Aliyev yönetiminin iktidarını güçlendirdiği söylenebilir mi?

İkinci Karabağ Savaşı dünyanın gözü önünde yaşandı ve bu savaşta başta Azerbaycan ordusu, Azerbaycan halkı ve devleti iyi bir sınav verdiler. Bu savaşta Azerbaycan ordusu ve gönüllülerle birlikte 3 bine yakın şehit verdi, 100’lerce de yaralı. Ermenistan tarafı çok daha fazla kayıp vermiş olsa da 3 bin şehit gerçekten de ciddi kayıp, ayrıca Azerbaycan’ın sınır şehirleri başta Terter, Berde gibi şehirler bombalandı. Azerbaycan’ın kültür şehri olan ve UNESCO listesine de giren Gence’ye balistik füze atıldı. Dolayısıyla bu savaş Azerbaycan halkının hanesine yazıldı, tabii iktidarda olan, savaşı siyasi ve dünya arenasında yöneten ve ordunun başkomutanı olan Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in de reytingi arttı ve doğal olarak iktidarını güçlendirdi.

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev

Azerbaycan ve Ermenistan arasında bir mutabakata varılır mı? Paşinyan yönetiminin mağlubiyetten ders aldığı iddia edilebilir mi?

9 Kasım 2020’de Rusya’nın arabuluculuğu ile Azerbaycan ve Ermenistan arasında bir anlaşma yapıldı ve savaş sona erdi. Anlaşmadan sonra Ermenistan tarafı Kelbecer, Ağdem ve Laçın’ı boşalttılar ama asıl anlaşmanın diğer maddelerinden olan Zengezur Koridoru’nun açılması, Ermenistan güçlerinin başta Hankendi olmak üzere Dağlık Karabağ’daki rayonlardan çekilmesi, sınırların belirlenmesi gibi anlaşma maddeleri uygulanmış değil. Ama son zamanlarda Paşinyan iktidarından olumlu sinyaller geliyor, hatta yeni bir anlaşmanın olabileceği de konuşuluyor. Zengezur Koridoru’nun açılmasıyla ilgili de Paşinyan tarafı makul açıklamalar yaptılar, önümüzdeki süreçte izleyip görmemiz lazım.  Her şeye rağmen Ermenistan tarafının hala Azerbaycan toprak bütünlüğünü tanımaması, Hankendi’de yaptıkları faaliyetler ve bazı nahoş açıklamalar gösteriyor ki yeterince ders almış değiller.

Rusya’nın bölgeye barış gücü adı altında askeri birlik yerleştirmesi ne ifade ediyor?

Büyük devletler ülkeleri, bölgeleri ve coğrafyayı kontrolü altında tutmak için stratejik yerlerde ve ülkelerde askeri üsler kurmak isterler. Biliyorsunuz bir ülkenin başka bir ülkede askeri üssünün, askeri unsularının olması etki etme açısından oldukça önemlidir. Rusya’nın, Suriye’de, Libya’da, bazı Afrika ülkelerinde, Belarus’ta, Ermenistan’da, Moldova’da askeri üsleri var. Rusya bu askeri üslerle çeşitli bölgelerde ciddi etki alanı oluşturuyor. Güney Kafkasya’da fiili olarak bulunmak Rusya’nın savunma ve güvenlik doktrinin başında gelmektedir. Bundan dolayı bu bölgede askerinin olması Moskova için oldukça önemlidir.

Ayrıca Azerbaycan gerek enerji, geçiş güzergahı, Hazar kıyısı ve Türk dünyasına açılan kapı konumunda olması hasebiyle başta bölge Türkiye hatta dünya için çok stratejik bir konumdadır. Bir Kuşak Bir Yol Projesi, TANAP Projesi, Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı, Bakü-Tiflis-Kars Demir Yolu Hattı gibi çok önemli projeler de Azerbaycan’dan geçiyor. Böyle önemli bir coğrafyada Moskova için asker bulundurmak ve etki alanı oluşturmak tabii ki hayati bir önemdedir.

TANAP güzergahı

Haber ajanslarına yansıdığı üzere Azerbaycan ve İran arasında bir gerginlik var. Tam olarak sebebi nedir?

İkinci Karabağ Savaşı sırasında ve savaştan sonra İran tarafı tamamıyla Azerbaycan’ın aleyhine oldu ve Azerbaycan’ı kızdıracak açıklamalar yaptılar. Örneğin savaşın başında İran Dışişleri Bakanı, “Karabağ probleminin askeri çözümü yoktur, acil ateşkes yapılsın.” gibi açıklamalar yaptı. Ardından, “Azerbaycan ve Türkiye bölgeye dışarıdan yabancı savaşçılar getiriyor, hatta Nusra militanlarını getiriyor.” gibi sözler dile getirmesi ve İran devlet kanallarında bunun işlenmesi ciddi gerginlik oluşturdu.

Son günlerde de Azerbaycan ve İran arasında gerilim en üst düzeye çıkmış durumdadır. Özellikle İran tırlarının Dağlık Karabağ’daki, Hankendi’deki Ermenistan güçlerine lojistik destek sağlama ve ardından Azerbaycan polisinin gözaltına aldığı İran şoförleri üzerinden “Hankendi-Ermenistan” yazısı çıkması ve İran’ın 30 sene sonra Azerbaycan sınırında başlattığı askeri tatbikat bardağı taşıran olayların başında geliyor. Ardından ilk kez Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev İran’ı açıktan eleştirerek şunları söyledi: “Öncelikle söylemeliyim ki her ülke kendi topraklarında istediği askeri tatbikatı yapabilir. Bu onun egemenlik hakkı. Buna kimse söz söyleyemez. Fakat bunu bir zaman diliminde analiz ettiğimizde bunun daha önce yapılmadığını görüyoruz. Neden şimdi ve neden bizim sınırımızda? Bu soruları ben değil, Azerbaycan toplumu soruyor. Bu soruyu dünyadaki Azerbaycanlılar soruyor. Ayrıca Hankendi’nde yaşayan 25 bin Ermeni için Kardeş ve dost dediğin ülkenin sınırlarına saygısızlık yapmaya değer mi?”

Dolayısıyla gerilim bu şekilde davam ediyor, bunlar tartışmanın görünen tarafı. Asıl işin özünde İran, Azerbaycan’ı arka bahçesi olarak görüyor ve Türkiye’nin, Azerbaycan’ın bölgede güçlü olmasını asla istemiyor. Çünkü İran hem kendi siyasi amaçları için araçsallaştırdığı mezhep faktörü açısından hem de bölgesel güç açısından tek merkez olarak kendisini görmek istiyor.

Ayrıca gerilimi artıran bir diğer önemli faktör de Karabağ’ın güney bölgesi Zengilan, Fuzulu gibi şehirlerin işgalden kurtulmasıyla, Azerbaycan ile merkezi İran arasında kalan ve “Güney Azerbaycan” olarak tanımlanan bölgede 30 milyona yakın Azerbaycan Türkünün yaşaması. İran, Türkiye ve Azerbaycan bölgede güçlü olursa 30 milyon güney Azerbaycan Türkünü etkileyeceğini ve domine edebileceğini düşünüyor ve bundan dolayı da Türkiye’nin bölgede artan gücünden ciddi olarak rahatsızlık duyuyor. Son olarak da Zengezur Koridoru kapalı olduğu için Azerbaycan, Ermenistan hatta Türkiye’nin lojistik, hava geçişlerinin hala bir kısmı İran üzerinden oluyor. Zengezur Koridoru açılırsa İran otomatik oyun dışı kalacak ve bu da haliyle İran’ı rahatsız ediyor.

Ermenistan tarafının Türkiye ile ilişkileri geliştirmeye dönük açıklamaları var. İlişkilerin normalleşmesini nasıl yorumlarsınız?

Paşinyan tarafı Türkiye ile ilişkileri geliştirmek istediklerine dair açıklamalar yapıyor ama Ermenistan’da tek bir yapı yok, Rusya faktörü çok önemli. Paşinyan tek başına bunu yapabilir mi bekleyip görmek lazım, ayrıca yukarıda da bahsettiğim gibi Ermenistan tarafının Azerbaycan ve Türkiye’nin taleplerini karşılaması lazım ki ilişkiler gelişsin.

Nikol Paşinyan

Türk halkının savaş boyunca önemli bir duyarlılık gösterdiğini biliyoruz. Azerbaycan bayraklarının her yerde dalgalanması bunun açık bir kanıtıydı. Türkiye ve Azerbaycan’ı birbirine kenetleyen şey tam olarak neydi?

Türkiye ile Azerbaycan halkı dünyada birbirine en yakın, hatta aynı milletler. Biliyorsunuz “Bir millet iki devlet” tabiri sık sık kullanıyor. Dil, kültür, din her anlamda Azerbaycan Türkleri ile Anadolu Türkleri aynı millettiler. Tarihi boyunca da gerek Osmanlı devletinin Nuri Paşa komutasındaki Kafkas İslam Ordusu’nun çıkarması ve Bakü’nün işgalden kurtulması, sonra Atatürk’ün çabalarıyla Nahçıvan ile Türkiye arasında koridorun oluşturulması, Kars Anlaşması, Azerbaycan’ın sıkıştığı her devirde Türkiye’nin yardıma koşması gibi sebepler Türkiye ile Azerbaycan’ın aynı millet olduğunu gösteriyor. Azerbaycan’ı gezdiğimiz zaman her köşesinde Türk şehitliği mevcut.

Bunun dışında Azerbaycan Türk Konseyi’nin üyesi ve Türk Cumhuriyetlerinden biridir. Ayrıca Azerbaycan Türkiye’nin Orta Asya ve Türk dünyasına açılan kapısı konumundadır, Türkiye de Azerbaycan’ın ve Azerbaycan petrol ve doğal gazının Avrupa’ya ulaşması için en önemli müttefikidir. Bütün bu faktörleri göz önüne aldığımızda Azerbaycan ile Türkiye’nin yakınlığını ve daha yakın olması gerektiği daha net ortaya çıkıyor. İkinci Karabağ Savaşı’nda ise Türkiye Azerbaycan’a yardım etti dersek az olur, Türkiye askeri, siyasi, diplomatik ve lojistik anlamda bir savaşın kazanılması için ne gerekiyorsa onu yaptı. İkinci Karabağ Savaşı’nda Türkiye’nin rolü ve yaptıkları tarihe altın harflerle yazılacak ve Kafkasya Türkleri asla bunu unutmayacak.  Azerbaycan halkı da bundan dolayı Türkiye’yi seviyor ve Türkiye’ye ilgili duyuyor.

İstanbul’un her yerinden görülebilen Çamlıca Kulesi’nde Azerbaycan bayrağı yansıtılıyor

Son olarak Türkiye’nin Kafkasya’ya olan ilgisini genel anlamda nasıl değerlendirirsiniz?

Türkiye’nin Kafkasya’ya ilgisinin birçok boyutu var ve öncelikle Kafkasya’da Türk halkları çok yaygın. Zaten Azerbaycan yüzde 95 Türk soyludur. Gürcistan’da 500 bine yakın Türk yaşıyor, onun dışında Kuzey Kafkasya’da ciddi manada Türk nüfusu var. Bunun dışında Güney Kafkasya hem Türkiye için hem de dünya için önemli bir bölge. Yani Orta Asya ve Türk dünyası, oradan da Çin Seddi’ne kadar açılmak isteyen bir devlet Güney Kafkasya’ya ilgi duymak mecburiyetinde. Hazar ve Orta Asya petrollerinin Avrupa’ya taşınması açısından da Güney Kafkasya ciddi bir kavşak. Bundan dolayı Türkiye’nin bölgeye ilgi duyması son derece olağandır: Hatta Türkiye’nin bölgeye daha fazla eğilmesi, bölge halkının kendini toparlaması ve Türkiye’ye entegrasyonları açısından çok önemlidir.